28 Kasım 2020 Cumartesi

Kur'an'da Din Kelimesinin Anlam Çercevesi

 
Din kelime anlamı :Arapçada d-y-n د-ي-ن kelimesinden türeyen isimdir Deyn borç demektir. Bu anlamda ''deyn'', kelimesi ile insanların birbirine olan borcu ifade eder.Bizi yaratan , aciz olduğumuz her türlü ihtiyacımızı var edip, koruyup gözeten her şeyimizi borçlu olduğumuz Allah'ın bizden uymamızı istediği emir ve yasaklarının bütününe din denir.
Kur'an'da bu kelime Bizzat dinin kendisi anlamında, genel olarak iki anlam cercevesine sahiptir
1-Hesap, ceza
2- Hüküm, şeriat ,kanun ,ölçü ,düzen anlamlarında kullanılır.


Deyn -d-y-n د-ي-ن kelimesi çeşitli ayetlerde  borç anlamına gelmesine bir ayet örneğinde verelim

Bakara 2/ 282 Ey İnananlar! Birbirinize belirli bir süre için borçlandığınız zaman onu yazınız. İçinizden bir katib doğru olarak yazsın;Katib onu Allah'ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan çekinmesin,yazsın. Borçlu olan da yazdırsın, Rabbi olan Allah'a karşı takvalı olsun da bir şey eksiltmesin. Eğer borçlu, sefih ↔aptal veya aciz, ya da yazdıramıyacak durumda ise, velisi, doğru olarak yazdırsın. Erkeklerinizden iki şahid tutun; eğer iki erkek bulunmazsa, şahidlerden razı olacağınız bir erkek, biri unuttuğunda diğeri ona hatırlatacak iki kadın olabilir. Şahidler çağırıldıklarında çekinmesinler. Borç büyük veya küçük olsun, onu süresiyle beraber yazmaya üşenmeyin; bu, Allah katında en doğru, şahidlik için en sağlam ve şüphelenmenizden en uzak olandır. Ancak aranızdaki alışveriş peşin olursa, onu yazmamanızda size bir sorumluluk yoktur. Alışveriş yaptığınızda şahid tutun. Yazıcı ve şahide de zarar verilmesin; eğer zarar verirseniz, o zaman fusûk doğru yoldan çıkmış olursunuz.Allah'a karşı takvalı olun ki Allah size öğretiyor; Allah her şeyi bilir.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ إِذَا تَدَايَنتُم بِدَيْنٍ إِلَى أَجَلٍ مُّسَمًّى فَاكْتُبُوهُ وَلْيَكْتُب بَّيْنَكُمْ كَاتِبٌ بِالْعَدْلِ وَلاَ يَأْبَ كَاتِبٌ أَنْ يَكْتُبَ كَمَا عَلَّمَهُ اللّهُ فَلْيَكْتُبْ وَلْيُمْلِلِ الَّذِي عَلَيْهِ الْحَقُّ وَلْيَتَّقِ اللّهَ رَبَّهُ وَلاَ يَبْخَسْ مِنْهُ شَيْئًا فَإن كَانَ الَّذِي عَلَيْهِ الْحَقُّ سَفِيهًا أَوْ ضَعِيفًا أَوْ لاَ يَسْتَطِيعُ أَن يُمِلَّ هُوَ فَلْيُمْلِلْ وَلِيُّهُ بِالْعَدْلِ وَاسْتَشْهِدُواْ شَهِيدَيْنِ من رِّجَالِكُمْ فَإِن لَّمْ يَكُونَا رَجُلَيْنِ فَرَجُلٌ وَامْرَأَتَانِ مِمَّن تَرْضَوْنَ مِنَ الشُّهَدَاء أَن تَضِلَّ إْحْدَاهُمَا فَتُذَكِّرَ إِحْدَاهُمَا الأُخْرَى وَلاَ يَأْبَ الشُّهَدَاء إِذَا مَا دُعُواْ وَلاَ تَسْأَمُوْاْ أَن تَكْتُبُوْهُ صَغِيرًا أَو كَبِيرًا إِلَى أَجَلِهِ ذَلِكُمْ أَقْسَطُ عِندَ اللّهِ وَأَقْومُ لِلشَّهَادَةِ وَأَدْنَى أَلاَّ تَرْتَابُواْ إِلاَّ أَن تَكُونَ تِجَارَةً حَاضِرَةً تُدِيرُونَهَا بَيْنَكُمْ فَلَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ أَلاَّ تَكْتُبُوهَا وَأَشْهِدُوْاْ إِذَا تَبَايَعْتُمْ وَلاَ يُضَآرَّ كَاتِبٌ وَلاَ شَهِيدٌ وَإِن تَفْعَلُواْ فَإِنَّهُ فُسُوقٌ بِكُمْ وَاتَّقُواْ اللّهَ وَيُعَلِّمُكُمُ اللّهُ وَاللّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Yâ eyyuhâllezîne âmenû izâ tedâyentum bi deynin ilâ ecelin musemmen fektubûh(fektubûhu), velyektub beynekum kâtibun bil adl(adli), ve lâ ye’be kâtibun en yektube kemâ allemehullâhu felyektub, velyumlilillezî aleyhil hakku velyettekıllâhe rabbehû ve lâ yebhas minhu şey’â(şey’en), fe in kânellezî aleyhil hakku sefîhan ev daîfen ev lâ yestatîu en yumille huve felyumlil veliyyuhu bil adl(adli), vesteşhidû şehîdeyni min ricâlikum, fe in lem yekûnâ raculeyni fe raculun vemraetâni mimmen terdavne mineş şuhedâi en tedılle ıhdâhumâ fe tuzekkire ıhdâhumâl uhrâ ve lâ ye’beş şuhedâu izâ mâ duû, ve lâ tes’emû en tektubûhu sagîran ev kebîran ilâ ecelih(ecelihî), zâlikum aksatu indallâhi ve akvemu liş şehâdeti ve ednâ ellâ tertâbû illâ en tekûne ticâreten hâdıraten tudîrûnehâ beynekum fe leyse aleykum cunâhun ellâ tektubûhâ ve eşhidû izâ tebâya’tum, ve lâ yudârra kâtibun ve lâ şehîd(şehîdun), ve in tef’alû fe innehu fusûkun bikum, vettekûllâh(vettekûllâhe), ve yuallimukumullâh(yuallimukumullâhu), vallâhu bi kulli şey’in alîm..

Bu ayette borç ödemede belli bir süre verilmişsse ,tarafların borucu kaydedilmesinin
ayrıntılı bir şekilde anlatılırken , insani ilişkilerde takvalı yani ALLAHA KARŞI SORUMLULUK BİLİNCİ İLE HAREKET EDİLMESİ ÖĞÜT OLARAK VERİLİR.
Borc taraflar arasında gerçekleşir.Borcun yerine getirilmesi ödenme şekli ,zamanı yeri,kanuni  ,ahlaki hak ve yükümlülükler  taraflarca belirlenerek uygulanır.

Deyn -d-y-n د-ي-ن kelimesi bazı ayetlerde miras taksiminde ölen kişinin borçlarından sonra yapılması  anlamına gelmesi

Nisa 4/ 11 Allah size, evladınız alacağı miras hakkında, erkeğin payı ,iki kızın hissesi kadarını tavsiye eder. Kız çocuklar ikiden fazla iseler, ölenin geriye bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer çocuk tek bir kız ise mirasın yarısı onundur. Ölenin bir erkek çocuğu varsa, geriye bıraktığı malından anne babasından her birinin altıda bir hissesi vardır. Eğer çocuğu yok da anne babası ona vâris oluyorsa, annesine üçte bir düşer. Eğer ölenin bir kız kardeşi varsa, annesinin payı altıda birdir. Bu hükümler, ölenin yapacağı vasiyetten ya da borcundan sonradır. Babalarınız ve oğullarınızdan, hangisinin fayda bakımından size daha yakın olduğunu bilmezsiniz. Bunlar Allah'ın koyduğu haklardır. Şüphesiz Allah bilendir; hikmet sahibidir.
يُوصِيكُمُ اللّهُ فِي أَوْلاَدِكُمْ لِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الأُنثَيَيْنِ فَإِن كُنَّ نِسَاء فَوْقَ اثْنَتَيْنِ فَلَهُنَّ ثُلُثَا مَا تَرَكَ وَإِن كَانَتْ وَاحِدَةً فَلَهَا النِّصْفُ وَلأَبَوَيْهِ لِكُلِّ وَاحِدٍ مِّنْهُمَا السُّدُسُ مِمَّا تَرَكَ إِن كَانَ لَهُ وَلَدٌ فَإِن لَّمْ يَكُن لَّهُ وَلَدٌ وَوَرِثَهُ أَبَوَاهُ فَلأُمِّهِ الثُّلُثُ فَإِن كَانَ لَهُ إِخْوَةٌ فَلأُمِّهِ السُّدُسُ مِن بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصِي بِهَا أَوْ دَيْنٍ آبَآؤُكُمْ وَأَبناؤُكُمْ لاَ تَدْرُونَ أَيُّهُمْ أَقْرَبُ لَكُمْ نَفْعاً فَرِيضَةً مِّنَ اللّهِ إِنَّ اللّهَ كَانَ عَلِيما حَكِيمًا
Yûsîkumullâhu fî evlâdikum liz zekeri mislu hazzıl unseyeyn(unseyeyni), fe in kunne nisâen fevkasneteyni fe lehunne sulusâ mâ terak(terake), ve in kânet vâhideten fe lehân nısf(nısfu). Ve li ebeveyhi li kulli vâhidin min humâs sudusu mimmâ terake in kâne lehu veled(veledun), fe in lem yekun lehu veledun ve varisehû ebevâhu fe li ummihis sulus(sulusu), fe in kâne lehû ıhvetun fe li ummihis sudusu, min ba’di vasiyyetin yûsî bihâ ev deyn(deynin). Âbâukum ve ebnâukum, lâ tedrûne eyyuhum akrabu lekum nef’â(nef’en), farîdaten minallâh(minallâhi). İnnallâhe kâne alîmen hakîmâ
Nisa 4/ 12 Eşlerinizin, eğer çocukları yoksa, geride bıraktıklarının yarısı sizindir. Şayet çocukları varsa,  bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Bunlar, yaptığı vasiyetin yerine getirilmesinden veya borcunun ödenmesinden sonradır. Sizin çocuğunuz yoksa, geriye bıraktıklarınızdan dörtte biri onların /eşlerinizindir. Eğer sizin çocuğunuz varsa geriye bıraktıklarınızdan sekizde biri onların dır. Bu  vasiyet veya varsa borcun düşülmesinden sonradır. Mirası bırakan erkek ya da kadın, çocuğu ve babası olmayan bir kimse olup erkek veya kız kardeşi bulunursa her birinin payı altıda birdir. Eğer bundan fazla iseler, bu durumda -kendisiyle yapılan vasiyette ya da borçtan sonra- mirasın üçte birini eşit olarak paylaşırlar Kesinlikle. zarara uğratılmaksızın  vasiyetten veya borçtan sonra olur. Bu Allah'ın vasiyeti, ile size yüklediği görevdir. Allah,alim  bilendir,halim yumuşak olandır.
وَلَكُمْ نِصْفُ مَا تَرَكَ أَزْوَاجُكُمْ إِن لَّمْ يَكُن لَّهُنَّ وَلَدٌ فَإِن كَانَ لَهُنَّ وَلَدٌ فَلَكُمُ الرُّبُعُ مِمَّا تَرَكْنَ مِن بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصِينَ بِهَا أَوْ دَيْنٍ وَلَهُنَّ الرُّبُعُ مِمَّا تَرَكْتُمْ إِن لَّمْ يَكُن لَّكُمْ وَلَدٌ فَإِن كَانَ لَكُمْ وَلَدٌ فَلَهُنَّ الثُّمُنُ مِمَّا تَرَكْتُم مِّن بَعْدِ وَصِيَّةٍ تُوصُونَ بِهَا أَوْ دَيْنٍ وَإِن كَانَ رَجُلٌ يُورَثُ كَلاَلَةً أَو امْرَأَةٌ وَلَهُ أَخٌ أَوْ أُخْتٌ فَلِكُلِّ وَاحِدٍ مِّنْهُمَا السُّدُسُ فَإِن كَانُوَاْ أَكْثَرَ مِن ذَلِكَ فَهُمْ شُرَكَاء فِي الثُّلُثِ مِن بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصَى بِهَآ أَوْ دَيْنٍ غَيْرَ مُضَآرٍّ وَصِيَّةً مِّنَ اللّهِ وَاللّهُ عَلِيمٌ حَلِيمٌ
Ve lekum nısfu mâ terake ezvâcukum in lem yekun lehunne veled(veledun), fe in kâne lehunne veledun fe lekumur rubuu mimmâ terakne min ba’di vasıyyetin yûsîne bihâ ev deyn(deynin). Ve lehunner rubuu mimmâ teraktum in lem yekun lekum veled(veledun), fe in kâne lekum veledun fe lehunnes sumunu mimmâ teraktum min ba’di vasıyyetin tûsûne bihâ ev deyn(deynin). Ve in kâne raculun yûrasu kelâleten ev imraetun ve lehû ahun ev uhtun fe li kulli vâhidin min humâs sudus(sudusu), fe in kânû eksera min zâlike fe hum şurakâu fîs sulusi min ba’di vasiyyetin yûsâ bihâ ev deynin gayra mudârr(mudârrin), vasıyyeten minallâh(minallâhi). Vallâhu alîmun halîm
Nisa 4/ 13-Bunlar, hudûdullâh = Allah'ın sınırlarıdır. Kim Allah'a ve elçisine itaat ederse, onu altından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere sokar. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur.
تِلْكَ حُدُودُ اللّهِ وَمَن يُطِعِ اللّهَ وَرَسُولَهُ يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا وَذَلِكَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ
Tilke hudûdullâh(hudûdullâhi). Ve men yutııllâhe ve resûlehu yudhılhu cennâtin tecrî min tahtihâl enhâru hâlidîne fîhâ. Ve zâlikel fevzul azîm

Bu ayetlerde maddi ilişkilerde ki ölçü verilmiş.Bu ölçü takvadır manevi açıdan aralarında üzücü sıkıntı yaşamaları içindir
----------------------


Dinin hesap anlamına gelmesi (hesap günü değil hesap )
Allahın Kainatta koyduğu doğru ölçü ve hesab anlamına gelmektir.
Tevbe 9/36 Gerçek şu ki, Allah katında ayların sayısı, gökleri ve yeri yarattığı günden beri Allah'ın kitabında on ikidir. Bunlardan dördü haram aylardır. İşte dosdoğru olan hesab (din) budur. Öyleyse bunlarda kendinize zulmetmeyin ve onların sizlerle topluca savaşması gibi siz de müşriklerle topluca savaşın. Ve bilin ki Allah, takva sahipleriyle beraberdir.
إِنَّ عِدَّةَ الشُّهُورِ عِندَ اللّهِ اثْنَا عَشَرَ شَهْرًا فِي كِتَابِ اللّهِ يَوْمَ خَلَقَ السَّمَاوَات وَالأَرْضَ مِنْهَا أَرْبَعَةٌ حُرُمٌ ذَلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ فَلاَ تَظْلِمُواْ فِيهِنَّ أَنفُسَكُمْ وَقَاتِلُواْ الْمُشْرِكِينَ كَآفَّةً كَمَا يُقَاتِلُونَكُمْ كَآفَّةً وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ مَعَ الْمُتَّقِينَ
İnne iddeteş şuhûri indallâhisnâ aşera şehren fî kitâbillâhi yevme halakas semâvâti vel arda minhâ erbeatun hurum(hurumun) zâliked dînul kayyimu fe lâ tazlimû fîhinne enfusekum ve kâtilûl muşrikîne kâffeten kemâ yukâtilûnekum kâffeh(kâffeten), va'lemû ennallâhe meal muttekîn

Müzzemmil 73/20 Şüphesiz Rabbin, senin ve beraberinde bulunan bir topluluğun da gecenin üçte ikisine yakın kısmını, yarısını ve üçte biri kadar vakit içinde kalktığını biliyor. Gece ve gündüzü  düzenleyip ölçü koyan

Allah günlere aylara bir sistem koymuş.Ayların sayısı 12 aydır.bunlardan dördünün haram ay olduğunu bildirmiştir.Sağlam dinin bu olduğuna vurgu yaparken koyduğu doğru ölçü ve hesab anlamına gelmektir.

Başka bir ayette ise ay'ın evrelerininde belli bir hesaba göre

Bakara 2/217 Sana haram ayda/savaşın yasak olduğu ayda savaşmayı soruyorlar. De ki: “O ayda savaşmak büyük bir günahtır. İnsanları Allah'ın yolundan çevirmek, Allah'ı inkâr etmek, Mescid-i Harâm'ın ziyaretine engel olmak ve halkını oradan çıkarmak ise Allah katında daha büyük bir suçtur. Fitne de, adam öldürmekten daha büyük bir günahtır.” Eğer onların güçleri yeterse, sizi dininizden döndürünceye kadar size karşı savaşa devam ederler. Sizden de kim dininden döner ve kâfir olarak ölürse, onların yaptıkları işler dünyada da ahirette de boşa gider. Onlar cehennemliktir ve orada ebedi kalırlar
يَسْأَلُونَكَ عَنِ الشَّهْرِ الْحَرَامِ قِتَالٍ فِيهِ قُلْ قِتَالٌ فِيهِ كَبِيرٌ وَصَدٌّ عَن سَبِيلِ اللّهِ وَكُفْرٌ بِهِ وَالْمَسْجِدِ الْحَرَامِ وَإِخْرَاجُ أَهْلِهِ مِنْهُ أَكْبَرُ عِندَ اللّهِ وَالْفِتْنَةُ أَكْبَرُ مِنَ الْقَتْلِ وَلاَ يَزَالُونَ يُقَاتِلُونَكُمْ حَتَّىَ يَرُدُّوكُمْ عَن دِينِكُمْ إِنِ اسْتَطَاعُواْ وَمَن يَرْتَدِدْ مِنكُمْ عَن دِينِهِ فَيَمُتْ وَهُوَ كَافِرٌ فَأُوْلَئِكَ حَبِطَتْ أَعْمَالُهُمْ فِي الدُّنْيَا وَالآخِرَةِ وَأُوْلَئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ ,
Yes’elûneke aniş şehril harâmi kıtâlin fîhi, kul kıtâlun fîhi kebîr(kebîrun), ve saddun an sebîlillâhi ve kufrun bihî vel mescidil harâmi ve ihrâcu ehlihî minhu ekberu indallâh(indallâhi), vel fitnetu ekberu minel katl(katli), ve lâ yezâlûne yukâtilûnekum hattâ yeruddûkum an dînikum inistetâû ve men yertedid minkum an dînihî fe yemut ve huve kâfirun fe ulâike habitat a’mâluhum fîd dunyâ vel âhirati, ve ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne),
Haram aylar : Arapçada şehril harâm denir.Bunlar, Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Recep aylarıdır.
Rahman 55/5 Güneş ve ay bir hesaba göre hareket etmektedir.
الشَّمْسُ وَالْقَمَرُ بِحُسْبَانٍ
Eş şemsu vel kameru bi husbân(
1-Din ,hesap günü- =ceza ve mükafat  anlamında kullanımı

Fatiha 1/4 Din gününün ,sahibidir.
ملك يوم الدين
Mâliki yevmiddin.

Kuran'da ahirette herkesin hesaba cekileceği güne yevmüddin denir

Bazı ayettlerde gün kelimesi kullanmadan kullanıldığında doğrudan hesab vermek anlamına gelir.

Maun 107 /1 Dini yalanlayanı gördün mü?
أَرَأَيْتَ الَّذِي يُكَذِّبُ بِالدِّينِ
 E raeytellezî yukezzibu bid dîn

İnfitar 82/9 Hayır, hayır, doğrusu siz dini yalanlıyorsunuz.
كَلَّا بَلْ تُكَذِّبُونَ بِالدِّينِ
Kellâ bel tukezzibûne bid dîn

Zâriyât 51/6 Ve muhakkak din günü gerçekleşecektir.
وَإِنَّ الدِّينَ لَوَاقِعٌ
Ve inned dîne le vâkıun.

Tin 95/7  O halde artık sana din gününü  ne yalanlatabilir?
فَمَا يُكَذِّبُكَ بَعْدُ بِالدِّينِ
Fe mâ yukezzibuke ba’du bid dîn

Allah o gün herkese hak ettiği verecektir

Nur 24 / 25 İşte o gün Allah, onlara kesinleşmiş cezalarını tastamam verecek ve onlar Allah’ın Hakk Mübin hakkı açıklayan, yerine getiren ilah olduğunu bileceklerdir.
يَوْمَئِذٍ يُوَفِّيهِمُ اللَّهُ دِينَهُمُ الْحَقَّ وَيَعْلَمُونَ أَنَّ اللَّهَ هُوَ الْحَقُّ الْمُبِينُ
Yevme izin yuveffîhimullâhu dînehumul hakka ve ya’lemûne ennallâhe huvel hakkul mubîn(mubînu).
---------------
Deyn -d-y-n د-ي-ن  borçlu kelimesinin kökünden türeyen medin ,kalıbı hesaplaşma anlamına gelir.

Saffat 37/53
“Gerçekten biz, ölüp bir toprak ve kemik yığını hâline geldikten sonra mı, biz mi hesaba çekileceğiz?”
أَئِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَامًا أَئِنَّا لَمَدِينُونَ
E izâ mitnâ ve kunnâ turâben ve izâmen e innâ le medînûn

Nur 24 / 25 İşte o gün Allah, onlara hak ettikleri  cezalarını tastamam verecek ve onlar Allah’ın Hakk Mübin hakkı açıklayan, yerine getiren ilah olduğunu bileceklerdir.
يَوْمَئِذٍ يُوَفِّيهِمُ اللَّهُ دِينَهُمُ الْحَقَّ وَيَعْلَمُونَ أَنَّ اللَّهَ هُوَ الْحَقُّ الْمُبِينُ
Yevme izin yuveffîhimullâhu dînehumul hakka ve ya’lemûne ennallâhe huvel hakkul mubîn(mubînu).

Din Allah'ın düzeni olduğundan hesablar bu düzene göre olacaktır  düzen ve hesabın din olarak isimlendirilmesi bundandır.
-------------


2-Dinin  ölçü, hüküm ,kanun, düzen anlamına gelmesi
Kanunda ,hükümde,hesabda, ölçüde  Allah'ındır.Hiç kimse bu konularda tasarufta bulunamaz.Bazı ayetler de  Allah'ın dini Allah'ın hükmü anlamına gelir.

Nur 24/2  Zina eden kadın ,ez zâniyet ve zina eden erkekten ,ez- zani her birine yüz değnek vurunuz; Allah'a ve âhiret gününe inanıyorsanız, Allah'ın cezasında onlara acıyacağınız tutmasın. Müminlerden bir grup da onlara uygulanan azaba şahit olsun.
الزَّانِيَةُ وَالزَّانِي فَاجْلِدُوا كُلَّ وَاحِدٍ مِّنْهُمَا مِئَةَ جَلْدَةٍ وَلَا تَأْخُذْكُم بِهِمَا رَأْفَةٌ فِي دِينِ اللَّهِ إِن كُنتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ وَلْيَشْهَدْ عَذَابَهُمَا طَائِفَةٌ مِّنَ الْمُؤْمِنِينَ
Ez zâniyetu vez zânî feclidû kulle vâhıdin min humâ miete celdetin ve lâ te’huzkum bi himâ ra’fetun fî dînillâhi in kuntum tu’minûne billâhi vel yevmil âhır(âhırı), vel yeşhed azâbehumâ tâifetun minel mu’minîn(mu’minîne).

ayette zina edene verilecek ceza düzenlenmekte bu cezayı yerine geirmede tereddüt edilmemesi istenmektedir.

Nûr suresinin üçüncü ayetinde: “Zina eden bir erkek ancak zina eden veya Allah’a eş koşan bir kadınla evlenebilir. Zina eden bir kadın da ancak zina eden veya Allah’a eş koşan bir erkekle evlenebilir. Evlenmenin bu türlüsü müminlere haram kılınmıştır.” hükmünün yanı sıra, yine bu surenin 5. ayetinde tevbe edip, kendisini düzeltenlerle evliliğe müsaade edilmiştir. Ayet şöyledir:

Nur 24/5 Ancak bundan sonra tevbe edip,kesin dönüş yapanlar, durumlarını düzeltenler müstesnadır. Şüphesiz Allah El -Gafur tecellisi ile çirkinliklerinizi örter ve ayıplarınızı gizleyerek bağışlayacaktır, Er-Rahim'dir.,ardından size ikramı bol, çok merhamet edecektir.
إِلَّا الَّذِينَ تَابُوا مِن بَعْدِ ذَلِكَ وَأَصْلَحُوا فَإِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
İllâllezîne tâbû min ba’di zâlike ve aslehû, fe innallâhe gafûrun rahîm(rahîmun).

Nebîmiz zamanında bir erkek zina itirafında bulunmuştu. Allah’ın Elçisi sopa istedi. Kırık bir sopa getirildi. “Daha iyisi olsun” dedi. Yeni bir sopa getirildi, budakları yontulmamıştı. “Bundan hafif olsun” dedi. Düzgün, yumuşak bir sopa getirildi. Allah’ın Elçisi emretti, adama sopa vuruldu. Sonra şöyle dedi:

“Ey insanlar! Artık Allah’ın koyduğu sınırlardan kaçınmanızın zamanı geldi. Kim bu pisliklerden bir şey yaparsa Allah’ın örtüsüyle örtünsün. Çünkü bize yüzünü gösterene Allah’ın Kitabını uygularız.” (Muvatta, Hudûd, 2/12.)

“Kim bu pisliklerden bir şey yaparsa Allah’ın örtüsüyle örtünsün” yani tevbe etsin ve kendini düzeltsin. Tevbe, günahı bırakmaktır. Kendini düzeltmek de artık o günahı yapmamak anlamına gelir. Bir kimsenin hakkı üzerine geçmişse o hakkı iade etmeden kendini düzeltmiş olamaz.
------------
Allah kullarına gönderdiği din adı islamdır.
Al-i İmran 3/19 Allah katında din, İslam'dır. Kitab verilenler, kendilerine ilim geldikten sonra aralarındaki ihtirastan dolayı ayrılığa düştüler. Kim, Allah'ın ayetlerini inkar ederse; şüphesiz ki Allah, hesabı çabuk görendir
إِنَّ الدِّينَ عِندَ اللّهِ الإِسْلاَمُ وَمَا اخْتَلَفَ الَّذِينَ أُوْتُواْ الْكِتَابَ إِلاَّ مِن بَعْدِ مَا جَاءهُمُ الْعِلْمُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ وَمَن يَكْفُرْ بِآيَاتِ اللّهِ فَإِنَّ اللّهِ سَرِيعُ الْحِسَابِ
İnned dine indellahil islam ve mahtelefellezıne utül kitabe illa mem ba´di ma caehümül ılmü bağyem beynehüm ve mey yekfür bi ayatillahi fe innellahe serıul hısab

Allah gönderdiği ''din'' ile doğru ve eğriyi kanunlarını açıkladıktan sonra tercihi insana bırakmıştır

Bakara 2/256
Dinde zorlama yoktur. Şüphesiz, rüşd ↔doğruluk, gayy↔sapıklıktan apaçık ayrılmıştır. O halde tâğûtu ↔insanı haktan uzaklaştıran her şeyi inkâr edip Allah'a inananlar  o, hiçbir zaman kopmayacak en sağlam kulpa tutunmuşlardır. Allah,↔semiun alim ↔ işitendir, bilendir.
لاَ إِكْرَاهَ فِي الدِّينِ قَد تَّبَيَّنَ الرُّشْدُ مِنَ الْغَيِّ فَمَنْ يَكْفُرْ بِالطَّاغُوتِ وَيُؤْمِن بِاللّهِ فَقَدِ اسْتَمْسَكَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقَىَ لاَ انفِصَامَ لَهَا وَاللّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ
La ikrahe fid dini kad tebeyyener ruşdü minel ğayy* fe mey yekfür bit tağuti ve yü´mim billahi fe kadistemseke bil urvetil vüska lenfisame leha* vallahü semıun alım

Allah nebi rasulleriyle insanları hak dine davet etmiştir  

Tevbe 9/33 Müşrikler istemese de O dini  bütün dinlere üstün kılmak için elçisini hidayetle ve hak dinle gönderen O'dur.
هُوَ الَّذِي أَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدَى وَدِينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدِّينِ كُلِّهِ وَلَوْ كَرِهَ الْمُشْرِكُونَ
Huvellezî ersele resûlehu bil hudâ ve dînil hakkı li yuzhirahu alâd dîni kullihî ve lev kerihel muşrikûn

*Çoğunluğu dini hoşlarına gideni kendinlerine uydurarak  ayrılığa düştüler*

*Rum 30/32*  Dinlerini parçalayan ve gruplara ayrılanlardan olmayınız! Her grup, kendilerinde olan ile övünüp sevinç duymaktadır.
مِنَ الَّذِينَ فَرَّقُوا دِينَهُمْ وَكَانُوا شِيَعًا كُلُّ حِزْبٍ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ
Minellezine ferraku dınehüm ve kanu şiyea küllü hızbim bima ledeyhim ferihun

*Mü'minun  23/53* Ama ,insanlar din konusunda ; kendi aralarında kısımlara ,fırkalara , bölündüler. Her grup kendilerininkine güvenmektedir
فَتَقَطَّعُوا أَمْرَهُم بَيْنَهُمْ زُبُرًا كُلُّ حِزْبٍ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ
Fetekkatau emrahüm beynehüm zübüra küllü hizbim bima ledeyhim ferihun

*En'am 6/137*  Yine ortakları, müşriklerden çoğuna evlatlarını öldürmeyi güzel gösterdi ki, hem kendilerini mahvetsinler, hem de dinlerini karıştırıp bozsunlar. Allah dileseydi bunu yapamazlardı. O halde onları, uydurduklarıyla baş başa bırak!
وَكَذَلِكَ زَيَّنَ لِكَثِيرٍ مِّنَ الْمُشْرِكِينَ قَتْلَ أَوْلاَدِهِمْ شُرَكَآؤُهُمْ لِيُرْدُوهُمْ وَلِيَلْبِسُواْ عَلَيْهِمْ دِينَهُمْ وَلَوْ شَاء اللّهُ مَا فَعَلُوهُ فَذَرْهُمْ وَمَا يَفْتَرُونَ
Ve kezâlike zeyyene li kesîrin minel muşrikîne katle evlâdihim şurakâuhum li yurdûhum ve li yelbisû aleyhim dînehum, ve lev şâallâhu mâ fealûhu fe zerhum ve mâ yefterûn

*DİNİMİZ + İSLAM= ALLAH'IN DİNİ  ➡ FITRAT*



Rum 30/30  Sen yüzünü hanîf olarak bu dine, Allah’ın insanları da ona göre yarattığı fıtrata çevir. Allah'ın yaratışında değişme yoktur. İşte dosdoğru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler.
فَأَقِمْ وَجْهَكَ لِلدِّينِ حَنِيفًا فِطْرَةَ اللَّهِ الَّتِي فَطَرَ النَّاسَ عَلَيْهَا لَا تَبْدِيلَ لِخَلْقِ اللَّهِ ذَلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
Fe ekim vecheke lid dîni hanîfen, fıtratallâhilletî fataran nâse aleyhâ, lâ tebdîle li halkıllâhi, zâliked dînul kayyimu ve lâkinne ekseran nâsi lâ ya’lemûn

Allah'ın dini dışındaki inançlarada din kelimesi kullanılmaktadır

Kâfirûn 109/6 
Sizin dininiz size, benim dinim de bana!”
لَكُمْ دِينُكُمْ وَلِيَ دِينِ
Lekum dînukum ve liye dîn


Allah'ın dini fıtrattır Canlı cansız tüm varlıkların yapısına en uygun olan hayat tarzıdır Kainattataki tüm işler Allah'ın dini kanuna göre işler  iradesi olmayanlar bu işleyişi karşı koyamazlar ilahi ölçülere uygun olarak görevlerini yaparlar

Âl-i İmran 3 /83 Allah'ın dininden başkasını mı arıyorlar? Oysa ki, göklerde ve yerde ne varsa, hepsi ister istemez O'na teslim olmuş, hep döndürülüp O'na götürülüyorlar.
أَفَغَيْرَ دِينِ اللّهِ يَبْغُونَ وَلَهُ أَسْلَمَ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ طَوْعًا وَكَرْهًا وَإِلَيْهِ يُرْجَعُونَ
E fe gayre dînillâhi yebgûne ve lehû esleme men fîs semâvâti vel ardı tav’an ve kerhen ve ileyhi yurceûn

Kainattadaki tüm canlı cansız  varlıklar allaha teslim olmuştur yanlız insan ve cin görünmeyen varlıklar dışında kendi iradesiyle hareket eder .Cünki insan ve cinler imtihan için yaratılmış seçme hakkı verilmiştir .

Kuran'da gecen hüdhüd kuşu meseli ile Allahın bu kuşun  fıtratına koyduğu kanunlara göre hayat tarzı olduğu için seçme hakkı olmayan bu kuşun güneşe secde edenleri görünce  dile gelip insanların kulluğu yanlızca Allaha yapmamalarına şaşmıştır

Neml 27/25  Göklerde ve yerde saklı olanı ortaya çıkaran ve sizin gizlediklerinizi ve açığa vurduklarınızı bilen Allah’a, nasıl secde etmezler?
أَلَّا يَسْجُدُوا لِلَّهِ الَّذِي يُخْرِجُ الْخَبْءَ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَيَعْلَمُ مَا تُخْفُونَ وَمَا تُعْلِنُونَ
Ellâ yescudû lillâhillezî yuhricul hab’e fîs semâvâti vel ardı ve ya’lemu mâ tuhfûne ve mâ tu’linûn(tu’linûne)

Allah'ın dinine ölçüsüne insan ve cin dışında aykırı davranan hiç bir varlık yoktur

Allah tüm insanlığa şöyle buyurur

Nisa 4/125  İyilik sahibi olarak kendini Allah'a teslim etmiş ve bütün sapık dinlerden uzak durarak İbrahim'in dinine uymuş olandan daha güzel dinli kim olabilir! Allah, İbrahim'i kendisine  dost edinmiştir.
وَمَنْ أَحْسَنُ دِينًا مِّمَّنْ أَسْلَمَ وَجْهَهُ لله وَهُوَ مُحْسِنٌ واتَّبَعَ مِلَّةَ إِبْرَاهِيمَ حَنِيفًا وَاتَّخَذَ اللّهُ إِبْرَاهِيمَ خَلِيلاً
Ve men ahsenu dînen mimmen esleme vechehu lillâhi ve huve muhsinun vettebea millete ibrâhîme hanîfâ(hanîfen). Vettehazallâhu ibrâhîme halîlâ

Bu ayette her şeyin  Allahın koyduğu düzenine teslim olması aslında O'na itaat anlamındadır ayette övülen din  yani hanif dosdoğru sağlam ölçü düzen  ibrahimin dinine tabi olanın dini olduğu bildirmektedir.Tevbe 36 ayette bu anlamda geçiyordu

--------
Din kelimesinin insanların koyduğu kanunlar anlamında kullanılması

Yusuf 12/76 Bunun üzerine Yûsuf, kardeşinin yükünden önce onların yüklerini aramaya başladı. Sonra su kabını kardeşinin yükünden çıkardı. İşte biz Yûsuf’a böyle bir plan öğrettik. Yoksa kralın kanunlarına göre kardeşini alıkoyamazdı. Ancak Allah’ın dilemesi başka. Biz dilediğimiz kimsenin derecelerini yükseltiriz. Her ilim sahibinin üstünde daha iyi bir bilen vardır.
فَبَدَأَ بِأَوْعِيَتِهِمْ قَبْلَ وِعَاء أَخِيهِ ثُمَّ اسْتَخْرَجَهَا مِن وِعَاء أَخِيهِ كَذَلِكَ كِدْنَا لِيُوسُفَ مَا كَانَ لِيَأْخُذَ أَخَاهُ فِي دِينِ الْمَلِكِ إِلاَّ أَن يَشَاء اللّهُ نَرْفَعُ دَرَجَاتٍ مِّن نَّشَاء وَفَوْقَ كُلِّ ذِي عِلْمٍ عَلِيمٌ
Fe bedee bi ev’ıyetihim kable viâi ahîhi, summestahracehâ min viâi ahîhi, kezâlike kidnâ li yûsuf(yûsufe), mâ kâne li ye’huze ehâhu fî dînil meliki, illâ en yeşâallâh(yeşâallâhu), nerfeu deracâtin men neşâu, ve fevka kulli zî ilmin alîm


Yusuf aleyhisselam döneminde Kralın dini kanunları anlamında

Ön yargı ,ön kabul aşırı duygusallıktan uzak insan fıtratı Allahın ayetleri karşısında teslimiyet gösterir tatmin olur cünki insanın  yaratılış fıtratına uygun din ALLAHın dinidir İnsanı fıtratına uygun olan kalpleri tatmin eden zikir yani  yaratılış ölçülerimiz göre yaşamaktır bu yüzden din fıtratımızı ,inşa eder kuranda pek çok ayette fıtrattan bahsetmeside bundandır.Bir ayette  şöyle buyurur

Rad 13 /14 Hak olan çağrı ;dua, ibadet yalnızca O'na dır. Allah'tan başka çağırdıkları ise, onlara hiç bir şeyle cevab veremezler. Onlar, ancak yalnızca, ağzına gelsin diye, iki avucunu suya uzatan gibidir. Oysa o, ona gelmez. İnkâr edenlerin çağrısı /duası, dalâlettenbaşka bir şey değildir.
لَهُ دَعْوَةُ الْحَقِّ وَالَّذِينَ يَدْعُونَ مِن دُونِهِ لاَ يَسْتَجِيبُونَ لَهُم بِشَيْءٍ إِلاَّ كَبَاسِطِ كَفَّيْهِ إِلَى الْمَاء لِيَبْلُغَ فَاهُ وَمَا هُوَ بِبَالِغِهِ وَمَا دُعَاء الْكَافِرِينَ إِلاَّ فِي ضَلاَلٍ
Lehu  hakk(hakkı), vellezîne yed’ûne min dûnihî lâ yestecîbûne lehum bi şey’in illâ ke bâsitı keffeyhi ilâl mâi li yebluga fâhu ve mâ huve bi bâligıhî, ve mâ duâul kâfirîne illâ fî dalâl(dalâlin).

Suyu içmek isteyen kişi ağzını yada avucunu suya uzatmakla suyu dogru dürüst içemez .Doğru hareket  avucunu  yada bir kabla ağzına götürmeli suyu içmenin en iyi yolu budur

SONUNÇ OLARAK

*DİN =* KURAN'DA ALLAH'IN HESABI ,CEZA ,ÖLÇÜSÜ,HÜKÜM, KANUNLARI

*DİN =ÖLÇÜ KOYAN DÜZENLEYEN, İNSANIN HAYAT TARZI *
Allah'ın düzeni,+ fıtrat =İslam


 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder