Din
kelime anlamı :Arapçada d-y-n د-ي-ن kelimesinden türeyen isimdir Deyn
borç demektir. Bu anlamda ''deyn'', kelimesi ile insanların birbirine
olan borcu ifade eder.Bizi yaratan , aciz olduğumuz her türlü
ihtiyacımızı var edip, koruyup gözeten her şeyimizi borçlu olduğumuz
Allah'ın bizden uymamızı istediği emir ve yasaklarının bütününe din
denir.
Kur'an'da bu kelime Bizzat dinin kendisi anlamında, genel olarak iki anlam cercevesine sahiptir
1-Hesap, ceza
2- Hüküm, şeriat ,kanun ,ölçü ,düzen anlamlarında kullanılır.
Deyn -d-y-n د-ي-ن kelimesi çeşitli ayetlerde borç anlamına gelmesine bir ayet örneğinde verelim
Bakara 2/ 282
Ey İnananlar! Birbirinize belirli bir süre için borçlandığınız zaman
onu yazınız. İçinizden bir katib doğru olarak yazsın;Katib onu Allah'ın
kendisine öğrettiği gibi yazmaktan çekinmesin,yazsın. Borçlu olan da
yazdırsın, Rabbi olan Allah'a karşı takvalı olsun da bir şey
eksiltmesin. Eğer borçlu, sefih ↔aptal veya aciz, ya da yazdıramıyacak
durumda ise, velisi, doğru olarak yazdırsın. Erkeklerinizden iki şahid
tutun; eğer iki erkek bulunmazsa, şahidlerden razı olacağınız bir erkek,
biri unuttuğunda diğeri ona hatırlatacak iki kadın olabilir. Şahidler
çağırıldıklarında çekinmesinler. Borç büyük veya küçük olsun, onu
süresiyle beraber yazmaya üşenmeyin; bu, Allah katında en doğru,
şahidlik için en sağlam ve şüphelenmenizden en uzak olandır. Ancak
aranızdaki alışveriş peşin olursa, onu yazmamanızda size bir sorumluluk
yoktur. Alışveriş yaptığınızda şahid tutun. Yazıcı ve şahide de zarar
verilmesin; eğer zarar verirseniz, o zaman fusûk doğru yoldan çıkmış
olursunuz.Allah'a karşı takvalı olun ki Allah size öğretiyor; Allah her
şeyi bilir.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ إِذَا تَدَايَنتُم
بِدَيْنٍ إِلَى أَجَلٍ مُّسَمًّى فَاكْتُبُوهُ وَلْيَكْتُب بَّيْنَكُمْ
كَاتِبٌ بِالْعَدْلِ وَلاَ يَأْبَ كَاتِبٌ أَنْ يَكْتُبَ كَمَا عَلَّمَهُ
اللّهُ فَلْيَكْتُبْ وَلْيُمْلِلِ الَّذِي عَلَيْهِ الْحَقُّ وَلْيَتَّقِ
اللّهَ رَبَّهُ وَلاَ يَبْخَسْ مِنْهُ شَيْئًا فَإن كَانَ الَّذِي عَلَيْهِ
الْحَقُّ سَفِيهًا أَوْ ضَعِيفًا أَوْ لاَ يَسْتَطِيعُ أَن يُمِلَّ هُوَ
فَلْيُمْلِلْ وَلِيُّهُ بِالْعَدْلِ وَاسْتَشْهِدُواْ شَهِيدَيْنِ من
رِّجَالِكُمْ فَإِن لَّمْ يَكُونَا رَجُلَيْنِ فَرَجُلٌ وَامْرَأَتَانِ
مِمَّن تَرْضَوْنَ مِنَ الشُّهَدَاء أَن تَضِلَّ إْحْدَاهُمَا فَتُذَكِّرَ
إِحْدَاهُمَا الأُخْرَى وَلاَ يَأْبَ الشُّهَدَاء إِذَا مَا دُعُواْ وَلاَ
تَسْأَمُوْاْ أَن تَكْتُبُوْهُ صَغِيرًا أَو كَبِيرًا إِلَى أَجَلِهِ
ذَلِكُمْ أَقْسَطُ عِندَ اللّهِ وَأَقْومُ لِلشَّهَادَةِ وَأَدْنَى أَلاَّ
تَرْتَابُواْ إِلاَّ أَن تَكُونَ تِجَارَةً حَاضِرَةً تُدِيرُونَهَا
بَيْنَكُمْ فَلَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ أَلاَّ تَكْتُبُوهَا
وَأَشْهِدُوْاْ إِذَا تَبَايَعْتُمْ وَلاَ يُضَآرَّ كَاتِبٌ وَلاَ شَهِيدٌ
وَإِن تَفْعَلُواْ فَإِنَّهُ فُسُوقٌ بِكُمْ وَاتَّقُواْ اللّهَ
وَيُعَلِّمُكُمُ اللّهُ وَاللّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Yâ
eyyuhâllezîne âmenû izâ tedâyentum bi deynin ilâ ecelin musemmen
fektubûh(fektubûhu), velyektub beynekum kâtibun bil adl(adli), ve lâ
ye’be kâtibun en yektube kemâ allemehullâhu felyektub, velyumlilillezî
aleyhil hakku velyettekıllâhe rabbehû ve lâ yebhas minhu şey’â(şey’en),
fe in kânellezî aleyhil hakku sefîhan ev daîfen ev lâ yestatîu en
yumille huve felyumlil veliyyuhu bil adl(adli), vesteşhidû şehîdeyni min
ricâlikum, fe in lem yekûnâ raculeyni fe raculun vemraetâni mimmen
terdavne mineş şuhedâi en tedılle ıhdâhumâ fe tuzekkire ıhdâhumâl uhrâ
ve lâ ye’beş şuhedâu izâ mâ duû, ve lâ tes’emû en tektubûhu sagîran ev
kebîran ilâ ecelih(ecelihî), zâlikum aksatu indallâhi ve akvemu liş
şehâdeti ve ednâ ellâ tertâbû illâ en tekûne ticâreten hâdıraten
tudîrûnehâ beynekum fe leyse aleykum cunâhun ellâ tektubûhâ ve eşhidû
izâ tebâya’tum, ve lâ yudârra kâtibun ve lâ şehîd(şehîdun), ve in
tef’alû fe innehu fusûkun bikum, vettekûllâh(vettekûllâhe), ve
yuallimukumullâh(yuallimukumullâhu), vallâhu bi kulli şey’in alîm..
Bu ayette borç ödemede belli bir süre verilmişsse ,tarafların borucu kaydedilmesinin
ayrıntılı
bir şekilde anlatılırken , insani ilişkilerde takvalı yani ALLAHA KARŞI
SORUMLULUK BİLİNCİ İLE HAREKET EDİLMESİ ÖĞÜT OLARAK VERİLİR.
Borc
taraflar arasında gerçekleşir.Borcun yerine getirilmesi ödenme şekli
,zamanı yeri,kanuni ,ahlaki hak ve yükümlülükler taraflarca
belirlenerek uygulanır.
Deyn -d-y-n د-ي-ن kelimesi bazı ayetlerde miras taksiminde ölen kişinin borçlarından sonra yapılması anlamına gelmesi
Nisa 4/ 11
Allah size, evladınız alacağı miras hakkında, erkeğin payı ,iki kızın
hissesi kadarını tavsiye eder. Kız çocuklar ikiden fazla iseler, ölenin
geriye bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer çocuk tek bir kız ise
mirasın yarısı onundur. Ölenin bir erkek çocuğu varsa, geriye bıraktığı
malından anne babasından her birinin altıda bir hissesi vardır. Eğer
çocuğu yok da anne babası ona vâris oluyorsa, annesine üçte bir düşer.
Eğer ölenin bir kız kardeşi varsa, annesinin payı altıda birdir. Bu
hükümler, ölenin yapacağı vasiyetten ya da borcundan sonradır.
Babalarınız ve oğullarınızdan, hangisinin fayda bakımından size daha
yakın olduğunu bilmezsiniz. Bunlar Allah'ın koyduğu haklardır. Şüphesiz
Allah bilendir; hikmet sahibidir.
يُوصِيكُمُ اللّهُ فِي أَوْلاَدِكُمْ
لِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الأُنثَيَيْنِ فَإِن كُنَّ نِسَاء فَوْقَ
اثْنَتَيْنِ فَلَهُنَّ ثُلُثَا مَا تَرَكَ وَإِن كَانَتْ وَاحِدَةً فَلَهَا
النِّصْفُ وَلأَبَوَيْهِ لِكُلِّ وَاحِدٍ مِّنْهُمَا السُّدُسُ مِمَّا
تَرَكَ إِن كَانَ لَهُ وَلَدٌ فَإِن لَّمْ يَكُن لَّهُ وَلَدٌ وَوَرِثَهُ
أَبَوَاهُ فَلأُمِّهِ الثُّلُثُ فَإِن كَانَ لَهُ إِخْوَةٌ فَلأُمِّهِ
السُّدُسُ مِن بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصِي بِهَا أَوْ دَيْنٍ آبَآؤُكُمْ
وَأَبناؤُكُمْ لاَ تَدْرُونَ أَيُّهُمْ أَقْرَبُ لَكُمْ نَفْعاً فَرِيضَةً
مِّنَ اللّهِ إِنَّ اللّهَ كَانَ عَلِيما حَكِيمًا
Yûsîkumullâhu fî
evlâdikum liz zekeri mislu hazzıl unseyeyn(unseyeyni), fe in kunne
nisâen fevkasneteyni fe lehunne sulusâ mâ terak(terake), ve in kânet
vâhideten fe lehân nısf(nısfu). Ve li ebeveyhi li kulli vâhidin min
humâs sudusu mimmâ terake in kâne lehu veled(veledun), fe in lem yekun
lehu veledun ve varisehû ebevâhu fe li ummihis sulus(sulusu), fe in kâne
lehû ıhvetun fe li ummihis sudusu, min ba’di vasiyyetin yûsî bihâ ev
deyn(deynin). Âbâukum ve ebnâukum, lâ tedrûne eyyuhum akrabu lekum
nef’â(nef’en), farîdaten minallâh(minallâhi). İnnallâhe kâne alîmen
hakîmâ
Nisa 4/ 12 Eşlerinizin, eğer çocukları yoksa, geride
bıraktıklarının yarısı sizindir. Şayet çocukları varsa, bıraktıklarının
dörtte biri sizindir. Bunlar, yaptığı vasiyetin yerine getirilmesinden
veya borcunun ödenmesinden sonradır. Sizin çocuğunuz yoksa, geriye
bıraktıklarınızdan dörtte biri onların /eşlerinizindir. Eğer sizin
çocuğunuz varsa geriye bıraktıklarınızdan sekizde biri onların dır. Bu
vasiyet veya varsa borcun düşülmesinden sonradır. Mirası bırakan erkek
ya da kadın, çocuğu ve babası olmayan bir kimse olup erkek veya kız
kardeşi bulunursa her birinin payı altıda birdir. Eğer bundan fazla
iseler, bu durumda -kendisiyle yapılan vasiyette ya da borçtan sonra-
mirasın üçte birini eşit olarak paylaşırlar Kesinlikle. zarara
uğratılmaksızın vasiyetten veya borçtan sonra olur. Bu Allah'ın
vasiyeti, ile size yüklediği görevdir. Allah,alim bilendir,halim
yumuşak olandır.
وَلَكُمْ نِصْفُ مَا تَرَكَ أَزْوَاجُكُمْ إِن لَّمْ
يَكُن لَّهُنَّ وَلَدٌ فَإِن كَانَ لَهُنَّ وَلَدٌ فَلَكُمُ الرُّبُعُ
مِمَّا تَرَكْنَ مِن بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصِينَ بِهَا أَوْ دَيْنٍ
وَلَهُنَّ الرُّبُعُ مِمَّا تَرَكْتُمْ إِن لَّمْ يَكُن لَّكُمْ وَلَدٌ
فَإِن كَانَ لَكُمْ وَلَدٌ فَلَهُنَّ الثُّمُنُ مِمَّا تَرَكْتُم مِّن
بَعْدِ وَصِيَّةٍ تُوصُونَ بِهَا أَوْ دَيْنٍ وَإِن كَانَ رَجُلٌ يُورَثُ
كَلاَلَةً أَو امْرَأَةٌ وَلَهُ أَخٌ أَوْ أُخْتٌ فَلِكُلِّ وَاحِدٍ
مِّنْهُمَا السُّدُسُ فَإِن كَانُوَاْ أَكْثَرَ مِن ذَلِكَ فَهُمْ شُرَكَاء
فِي الثُّلُثِ مِن بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصَى بِهَآ أَوْ دَيْنٍ غَيْرَ
مُضَآرٍّ وَصِيَّةً مِّنَ اللّهِ وَاللّهُ عَلِيمٌ حَلِيمٌ
Ve lekum
nısfu mâ terake ezvâcukum in lem yekun lehunne veled(veledun), fe in
kâne lehunne veledun fe lekumur rubuu mimmâ terakne min ba’di vasıyyetin
yûsîne bihâ ev deyn(deynin). Ve lehunner rubuu mimmâ teraktum in lem
yekun lekum veled(veledun), fe in kâne lekum veledun fe lehunnes sumunu
mimmâ teraktum min ba’di vasıyyetin tûsûne bihâ ev deyn(deynin). Ve in
kâne raculun yûrasu kelâleten ev imraetun ve lehû ahun ev uhtun fe li
kulli vâhidin min humâs sudus(sudusu), fe in kânû eksera min zâlike fe
hum şurakâu fîs sulusi min ba’di vasiyyetin yûsâ bihâ ev deynin gayra
mudârr(mudârrin), vasıyyeten minallâh(minallâhi). Vallâhu alîmun halîm
Nisa
4/ 13-Bunlar, hudûdullâh = Allah'ın sınırlarıdır. Kim Allah'a ve
elçisine itaat ederse, onu altından ırmaklar akan, içinde ebedi
kalacakları cennetlere sokar. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur.
تِلْكَ
حُدُودُ اللّهِ وَمَن يُطِعِ اللّهَ وَرَسُولَهُ يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ
تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا وَذَلِكَ الْفَوْزُ
الْعَظِيمُ
Tilke hudûdullâh(hudûdullâhi). Ve men yutııllâhe ve
resûlehu yudhılhu cennâtin tecrî min tahtihâl enhâru hâlidîne fîhâ. Ve
zâlikel fevzul azîm
Bu ayetlerde maddi ilişkilerde ki ölçü verilmiş.Bu ölçü takvadır manevi açıdan aralarında üzücü sıkıntı yaşamaları içindir
----------------------
Dinin hesap anlamına gelmesi (hesap günü değil hesap )
Allahın Kainatta koyduğu doğru ölçü ve hesab anlamına gelmektir.
Tevbe 9/36
Gerçek şu ki, Allah katında ayların sayısı, gökleri ve yeri yarattığı
günden beri Allah'ın kitabında on ikidir. Bunlardan dördü haram
aylardır. İşte dosdoğru olan hesab (din) budur. Öyleyse bunlarda
kendinize zulmetmeyin ve onların sizlerle topluca savaşması gibi siz de
müşriklerle topluca savaşın. Ve bilin ki Allah, takva sahipleriyle
beraberdir.
إِنَّ عِدَّةَ الشُّهُورِ عِندَ اللّهِ اثْنَا عَشَرَ
شَهْرًا فِي كِتَابِ اللّهِ يَوْمَ خَلَقَ السَّمَاوَات وَالأَرْضَ مِنْهَا
أَرْبَعَةٌ حُرُمٌ ذَلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ فَلاَ تَظْلِمُواْ فِيهِنَّ
أَنفُسَكُمْ وَقَاتِلُواْ الْمُشْرِكِينَ كَآفَّةً كَمَا يُقَاتِلُونَكُمْ
كَآفَّةً وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ مَعَ الْمُتَّقِينَ
İnne iddeteş
şuhûri indallâhisnâ aşera şehren fî kitâbillâhi yevme halakas semâvâti
vel arda minhâ erbeatun hurum(hurumun) zâliked dînul kayyimu fe lâ
tazlimû fîhinne enfusekum ve kâtilûl muşrikîne kâffeten kemâ
yukâtilûnekum kâffeh(kâffeten), va'lemû ennallâhe meal muttekîn
Müzzemmil 73/20 Şüphesiz
Rabbin, senin ve beraberinde bulunan bir topluluğun da gecenin üçte
ikisine yakın kısmını, yarısını ve üçte biri kadar vakit içinde
kalktığını biliyor. Gece ve gündüzü düzenleyip ölçü koyan
Allah
günlere aylara bir sistem koymuş.Ayların sayısı 12 aydır.bunlardan
dördünün haram ay olduğunu bildirmiştir.Sağlam dinin bu olduğuna vurgu
yaparken koyduğu doğru ölçü ve hesab anlamına gelmektir.
Başka bir ayette ise ay'ın evrelerininde belli bir hesaba göre
Bakara
2/217 Sana haram ayda/savaşın yasak olduğu ayda savaşmayı soruyorlar.
De ki: “O ayda savaşmak büyük bir günahtır. İnsanları Allah'ın yolundan
çevirmek, Allah'ı inkâr etmek, Mescid-i Harâm'ın ziyaretine engel olmak
ve halkını oradan çıkarmak ise Allah katında daha büyük bir suçtur.
Fitne de, adam öldürmekten daha büyük bir günahtır.” Eğer onların
güçleri yeterse, sizi dininizden döndürünceye kadar size karşı savaşa
devam ederler. Sizden de kim dininden döner ve kâfir olarak ölürse,
onların yaptıkları işler dünyada da ahirette de boşa gider. Onlar
cehennemliktir ve orada ebedi kalırlar
يَسْأَلُونَكَ عَنِ الشَّهْرِ
الْحَرَامِ قِتَالٍ فِيهِ قُلْ قِتَالٌ فِيهِ كَبِيرٌ وَصَدٌّ عَن سَبِيلِ
اللّهِ وَكُفْرٌ بِهِ وَالْمَسْجِدِ الْحَرَامِ وَإِخْرَاجُ أَهْلِهِ
مِنْهُ أَكْبَرُ عِندَ اللّهِ وَالْفِتْنَةُ أَكْبَرُ مِنَ الْقَتْلِ وَلاَ
يَزَالُونَ يُقَاتِلُونَكُمْ حَتَّىَ يَرُدُّوكُمْ عَن دِينِكُمْ إِنِ
اسْتَطَاعُواْ وَمَن يَرْتَدِدْ مِنكُمْ عَن دِينِهِ فَيَمُتْ وَهُوَ
كَافِرٌ فَأُوْلَئِكَ حَبِطَتْ أَعْمَالُهُمْ فِي الدُّنْيَا وَالآخِرَةِ
وَأُوْلَئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ ,
Yes’elûneke
aniş şehril harâmi kıtâlin fîhi, kul kıtâlun fîhi kebîr(kebîrun), ve
saddun an sebîlillâhi ve kufrun bihî vel mescidil harâmi ve ihrâcu
ehlihî minhu ekberu indallâh(indallâhi), vel fitnetu ekberu minel
katl(katli), ve lâ yezâlûne yukâtilûnekum hattâ yeruddûkum an dînikum
inistetâû ve men yertedid minkum an dînihî fe yemut ve huve kâfirun fe
ulâike habitat a’mâluhum fîd dunyâ vel âhirati, ve ulâike ashâbun
nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne),
Haram aylar : Arapçada şehril harâm denir.Bunlar, Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Recep aylarıdır.
Rahman 55/5 Güneş ve ay bir hesaba göre hareket etmektedir.
الشَّمْسُ وَالْقَمَرُ بِحُسْبَانٍ
Eş şemsu vel kameru bi husbân(
1-Din ,hesap günü- =ceza ve mükafat anlamında kullanımı
Fatiha 1/4 Din gününün ,sahibidir.
ملك يوم الدين
Mâliki yevmiddin.
Kuran'da ahirette herkesin hesaba cekileceği güne yevmüddin denir
Bazı ayettlerde gün kelimesi kullanmadan kullanıldığında doğrudan hesab vermek anlamına gelir.
Maun 107 /1 Dini yalanlayanı gördün mü?
أَرَأَيْتَ الَّذِي يُكَذِّبُ بِالدِّينِ
E raeytellezî yukezzibu bid dîn
İnfitar 82/9 Hayır, hayır, doğrusu siz dini yalanlıyorsunuz.
كَلَّا بَلْ تُكَذِّبُونَ بِالدِّينِ
Kellâ bel tukezzibûne bid dîn
Zâriyât 51/6 Ve muhakkak din günü gerçekleşecektir.
وَإِنَّ الدِّينَ لَوَاقِعٌ
Ve inned dîne le vâkıun.
Tin 95/7 O halde artık sana din gününü ne yalanlatabilir?
فَمَا يُكَذِّبُكَ بَعْدُ بِالدِّينِ
Fe mâ yukezzibuke ba’du bid dîn
Allah o gün herkese hak ettiği verecektir
Nur 24 / 25 İşte
o gün Allah, onlara kesinleşmiş cezalarını tastamam verecek ve onlar
Allah’ın Hakk Mübin hakkı açıklayan, yerine getiren ilah olduğunu
bileceklerdir.
يَوْمَئِذٍ يُوَفِّيهِمُ اللَّهُ دِينَهُمُ الْحَقَّ وَيَعْلَمُونَ أَنَّ اللَّهَ هُوَ الْحَقُّ الْمُبِينُ
Yevme izin yuveffîhimullâhu dînehumul hakka ve ya’lemûne ennallâhe huvel hakkul mubîn(mubînu).
---------------
Deyn -d-y-n د-ي-ن borçlu kelimesinin kökünden türeyen medin ,kalıbı hesaplaşma anlamına gelir.
Saffat 37/53 “Gerçekten biz, ölüp bir toprak ve kemik yığını hâline geldikten sonra mı, biz mi hesaba çekileceğiz?”
أَئِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَامًا أَئِنَّا لَمَدِينُونَ
E izâ mitnâ ve kunnâ turâben ve izâmen e innâ le medînûn
Nur 24 / 25
İşte o gün Allah, onlara hak ettikleri cezalarını tastamam verecek ve
onlar Allah’ın Hakk Mübin hakkı açıklayan, yerine getiren ilah olduğunu
bileceklerdir.
يَوْمَئِذٍ يُوَفِّيهِمُ اللَّهُ دِينَهُمُ الْحَقَّ وَيَعْلَمُونَ أَنَّ اللَّهَ هُوَ الْحَقُّ الْمُبِينُ
Yevme izin yuveffîhimullâhu dînehumul hakka ve ya’lemûne ennallâhe huvel hakkul mubîn(mubînu).
Din Allah'ın düzeni olduğundan hesablar bu düzene göre olacaktır düzen ve hesabın din olarak isimlendirilmesi bundandır.
-------------
2-Dinin ölçü, hüküm ,kanun, düzen anlamına gelmesi
Kanunda
,hükümde,hesabda, ölçüde Allah'ındır.Hiç kimse bu konularda tasarufta
bulunamaz.Bazı ayetler de Allah'ın dini Allah'ın hükmü anlamına gelir.
Nur 24/2
Zina eden kadın ,ez zâniyet ve zina eden erkekten ,ez- zani her birine
yüz değnek vurunuz; Allah'a ve âhiret gününe inanıyorsanız, Allah'ın
cezasında onlara acıyacağınız tutmasın. Müminlerden bir grup da onlara
uygulanan azaba şahit olsun.
الزَّانِيَةُ وَالزَّانِي فَاجْلِدُوا
كُلَّ وَاحِدٍ مِّنْهُمَا مِئَةَ جَلْدَةٍ وَلَا تَأْخُذْكُم بِهِمَا
رَأْفَةٌ فِي دِينِ اللَّهِ إِن كُنتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ
الْآخِرِ وَلْيَشْهَدْ عَذَابَهُمَا طَائِفَةٌ مِّنَ الْمُؤْمِنِينَ
Ez
zâniyetu vez zânî feclidû kulle vâhıdin min humâ miete celdetin ve lâ
te’huzkum bi himâ ra’fetun fî dînillâhi in kuntum tu’minûne billâhi vel
yevmil âhır(âhırı), vel yeşhed azâbehumâ tâifetun minel
mu’minîn(mu’minîne).
ayette zina edene verilecek ceza düzenlenmekte bu cezayı yerine geirmede tereddüt edilmemesi istenmektedir.
Nûr
suresinin üçüncü ayetinde: “Zina eden bir erkek ancak zina eden veya
Allah’a eş koşan bir kadınla evlenebilir. Zina eden bir kadın da ancak
zina eden veya Allah’a eş koşan bir erkekle evlenebilir. Evlenmenin bu
türlüsü müminlere haram kılınmıştır.” hükmünün yanı sıra, yine bu
surenin 5. ayetinde tevbe edip, kendisini düzeltenlerle evliliğe müsaade
edilmiştir. Ayet şöyledir:
Nur 24/5 Ancak bundan
sonra tevbe edip,kesin dönüş yapanlar, durumlarını düzeltenler
müstesnadır. Şüphesiz Allah El -Gafur tecellisi ile çirkinliklerinizi
örter ve ayıplarınızı gizleyerek bağışlayacaktır, Er-Rahim'dir.,ardından
size ikramı bol, çok merhamet edecektir.
إِلَّا الَّذِينَ تَابُوا مِن بَعْدِ ذَلِكَ وَأَصْلَحُوا فَإِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
İllâllezîne tâbû min ba’di zâlike ve aslehû, fe innallâhe gafûrun rahîm(rahîmun).
Nebîmiz
zamanında bir erkek zina itirafında bulunmuştu. Allah’ın Elçisi sopa
istedi. Kırık bir sopa getirildi. “Daha iyisi olsun” dedi. Yeni bir sopa
getirildi, budakları yontulmamıştı. “Bundan hafif olsun” dedi. Düzgün,
yumuşak bir sopa getirildi. Allah’ın Elçisi emretti, adama sopa vuruldu.
Sonra şöyle dedi:
“Ey insanlar! Artık Allah’ın koyduğu
sınırlardan kaçınmanızın zamanı geldi. Kim bu pisliklerden bir şey
yaparsa Allah’ın örtüsüyle örtünsün. Çünkü bize yüzünü gösterene
Allah’ın Kitabını uygularız.” (Muvatta, Hudûd, 2/12.)
“Kim bu
pisliklerden bir şey yaparsa Allah’ın örtüsüyle örtünsün” yani tevbe
etsin ve kendini düzeltsin. Tevbe, günahı bırakmaktır. Kendini düzeltmek
de artık o günahı yapmamak anlamına gelir. Bir kimsenin hakkı üzerine
geçmişse o hakkı iade etmeden kendini düzeltmiş olamaz.
------------
Allah kullarına gönderdiği din adı islamdır.
Al-i İmran 3/19
Allah katında din, İslam'dır. Kitab verilenler, kendilerine ilim
geldikten sonra aralarındaki ihtirastan dolayı ayrılığa düştüler. Kim,
Allah'ın ayetlerini inkar ederse; şüphesiz ki Allah, hesabı çabuk
görendir
إِنَّ الدِّينَ عِندَ اللّهِ الإِسْلاَمُ وَمَا اخْتَلَفَ
الَّذِينَ أُوْتُواْ الْكِتَابَ إِلاَّ مِن بَعْدِ مَا جَاءهُمُ الْعِلْمُ
بَغْيًا بَيْنَهُمْ وَمَن يَكْفُرْ بِآيَاتِ اللّهِ فَإِنَّ اللّهِ سَرِيعُ
الْحِسَابِ
İnned dine indellahil islam ve mahtelefellezıne utül
kitabe illa mem ba´di ma caehümül ılmü bağyem beynehüm ve mey yekfür bi
ayatillahi fe innellahe serıul hısab
Allah gönderdiği ''din'' ile doğru ve eğriyi kanunlarını açıkladıktan sonra tercihi insana bırakmıştır
Bakara 2/256
Dinde zorlama yoktur. Şüphesiz, rüşd ↔doğruluk, gayy↔sapıklıktan apaçık
ayrılmıştır. O halde tâğûtu ↔insanı haktan uzaklaştıran her şeyi inkâr
edip Allah'a inananlar o, hiçbir zaman kopmayacak en sağlam kulpa
tutunmuşlardır. Allah,↔semiun alim ↔ işitendir, bilendir.
لاَ
إِكْرَاهَ فِي الدِّينِ قَد تَّبَيَّنَ الرُّشْدُ مِنَ الْغَيِّ فَمَنْ
يَكْفُرْ بِالطَّاغُوتِ وَيُؤْمِن بِاللّهِ فَقَدِ اسْتَمْسَكَ
بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقَىَ لاَ انفِصَامَ لَهَا وَاللّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ
La
ikrahe fid dini kad tebeyyener ruşdü minel ğayy* fe mey yekfür bit
tağuti ve yü´mim billahi fe kadistemseke bil urvetil vüska lenfisame
leha* vallahü semıun alım
Allah nebi rasulleriyle insanları hak dine davet etmiştir
Tevbe 9/33 Müşrikler istemese de O dini bütün dinlere üstün kılmak için elçisini hidayetle ve hak dinle gönderen O'dur.
هُوَ الَّذِي أَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدَى وَدِينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدِّينِ كُلِّهِ وَلَوْ كَرِهَ الْمُشْرِكُونَ
Huvellezî ersele resûlehu bil hudâ ve dînil hakkı li yuzhirahu alâd dîni kullihî ve lev kerihel muşrikûn
*Çoğunluğu dini hoşlarına gideni kendinlerine uydurarak ayrılığa düştüler*
*Rum 30/32* Dinlerini parçalayan ve gruplara ayrılanlardan olmayınız! Her grup, kendilerinde olan ile övünüp sevinç duymaktadır.
مِنَ الَّذِينَ فَرَّقُوا دِينَهُمْ وَكَانُوا شِيَعًا كُلُّ حِزْبٍ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ
Minellezine ferraku dınehüm ve kanu şiyea küllü hızbim bima ledeyhim ferihun
*Mü'minun 23/53* Ama ,insanlar din konusunda ; kendi aralarında kısımlara ,fırkalara , bölündüler. Her grup kendilerininkine güvenmektedir
فَتَقَطَّعُوا أَمْرَهُم بَيْنَهُمْ زُبُرًا كُلُّ حِزْبٍ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ
Fetekkatau emrahüm beynehüm zübüra küllü hizbim bima ledeyhim ferihun
*En'am 6/137* Yine
ortakları, müşriklerden çoğuna evlatlarını öldürmeyi güzel gösterdi ki,
hem kendilerini mahvetsinler, hem de dinlerini karıştırıp bozsunlar.
Allah dileseydi bunu yapamazlardı. O halde onları, uydurduklarıyla baş
başa bırak!
وَكَذَلِكَ زَيَّنَ لِكَثِيرٍ مِّنَ الْمُشْرِكِينَ قَتْلَ
أَوْلاَدِهِمْ شُرَكَآؤُهُمْ لِيُرْدُوهُمْ وَلِيَلْبِسُواْ عَلَيْهِمْ
دِينَهُمْ وَلَوْ شَاء اللّهُ مَا فَعَلُوهُ فَذَرْهُمْ وَمَا يَفْتَرُونَ
Ve
kezâlike zeyyene li kesîrin minel muşrikîne katle evlâdihim şurakâuhum
li yurdûhum ve li yelbisû aleyhim dînehum, ve lev şâallâhu mâ fealûhu fe
zerhum ve mâ yefterûn
*DİNİMİZ + İSLAM= ALLAH'IN DİNİ ➡ FITRAT*
Rum 30/30
Sen yüzünü hanîf olarak bu dine, Allah’ın insanları da ona göre
yarattığı fıtrata çevir. Allah'ın yaratışında değişme yoktur. İşte
dosdoğru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler.
فَأَقِمْ
وَجْهَكَ لِلدِّينِ حَنِيفًا فِطْرَةَ اللَّهِ الَّتِي فَطَرَ النَّاسَ
عَلَيْهَا لَا تَبْدِيلَ لِخَلْقِ اللَّهِ ذَلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ
وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
Fe ekim vecheke lid dîni
hanîfen, fıtratallâhilletî fataran nâse aleyhâ, lâ tebdîle li
halkıllâhi, zâliked dînul kayyimu ve lâkinne ekseran nâsi lâ ya’lemûn
Allah'ın dini dışındaki inançlarada din kelimesi kullanılmaktadır
Kâfirûn 109/6 Sizin dininiz size, benim dinim de bana!”
لَكُمْ دِينُكُمْ وَلِيَ دِينِ
Lekum dînukum ve liye dîn
Allah'ın dini fıtrattır
Canlı cansız tüm varlıkların yapısına en uygun olan hayat tarzıdır
Kainattataki tüm işler Allah'ın dini kanuna göre işler iradesi
olmayanlar bu işleyişi karşı koyamazlar ilahi ölçülere uygun olarak
görevlerini yaparlar
Âl-i İmran 3 /83 Allah'ın
dininden başkasını mı arıyorlar? Oysa ki, göklerde ve yerde ne varsa,
hepsi ister istemez O'na teslim olmuş, hep döndürülüp O'na
götürülüyorlar.
أَفَغَيْرَ دِينِ اللّهِ يَبْغُونَ وَلَهُ أَسْلَمَ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ طَوْعًا وَكَرْهًا وَإِلَيْهِ يُرْجَعُونَ
E fe gayre dînillâhi yebgûne ve lehû esleme men fîs semâvâti vel ardı tav’an ve kerhen ve ileyhi yurceûn
Kainattadaki
tüm canlı cansız varlıklar allaha teslim olmuştur yanlız insan ve cin
görünmeyen varlıklar dışında kendi iradesiyle hareket eder .Cünki insan
ve cinler imtihan için yaratılmış seçme hakkı verilmiştir .
Kuran'da
gecen hüdhüd kuşu meseli ile Allahın bu kuşun fıtratına koyduğu
kanunlara göre hayat tarzı olduğu için seçme hakkı olmayan bu kuşun
güneşe secde edenleri görünce dile gelip insanların kulluğu yanlızca
Allaha yapmamalarına şaşmıştır
Neml 27/25 Göklerde
ve yerde saklı olanı ortaya çıkaran ve sizin gizlediklerinizi ve açığa
vurduklarınızı bilen Allah’a, nasıl secde etmezler?
أَلَّا يَسْجُدُوا لِلَّهِ الَّذِي يُخْرِجُ الْخَبْءَ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَيَعْلَمُ مَا تُخْفُونَ وَمَا تُعْلِنُونَ
Ellâ yescudû lillâhillezî yuhricul hab’e fîs semâvâti vel ardı ve ya’lemu mâ tuhfûne ve mâ tu’linûn(tu’linûne)
Allah'ın dinine ölçüsüne insan ve cin dışında aykırı davranan hiç bir varlık yoktur
Allah tüm insanlığa şöyle buyurur
Nisa 4/125
İyilik sahibi olarak kendini Allah'a teslim etmiş ve bütün sapık
dinlerden uzak durarak İbrahim'in dinine uymuş olandan daha güzel dinli
kim olabilir! Allah, İbrahim'i kendisine dost edinmiştir.
وَمَنْ
أَحْسَنُ دِينًا مِّمَّنْ أَسْلَمَ وَجْهَهُ لله وَهُوَ مُحْسِنٌ واتَّبَعَ
مِلَّةَ إِبْرَاهِيمَ حَنِيفًا وَاتَّخَذَ اللّهُ إِبْرَاهِيمَ خَلِيلاً
Ve
men ahsenu dînen mimmen esleme vechehu lillâhi ve huve muhsinun
vettebea millete ibrâhîme hanîfâ(hanîfen). Vettehazallâhu ibrâhîme
halîlâ
Bu ayette her şeyin Allahın koyduğu düzenine teslim
olması aslında O'na itaat anlamındadır ayette övülen din yani hanif
dosdoğru sağlam ölçü düzen ibrahimin dinine tabi olanın dini olduğu
bildirmektedir.Tevbe 36 ayette bu anlamda geçiyordu
--------
Din kelimesinin insanların koyduğu kanunlar anlamında kullanılması
Yusuf 12/76
Bunun üzerine Yûsuf, kardeşinin yükünden önce onların yüklerini aramaya
başladı. Sonra su kabını kardeşinin yükünden çıkardı. İşte biz Yûsuf’a
böyle bir plan öğrettik. Yoksa kralın kanunlarına göre kardeşini
alıkoyamazdı. Ancak Allah’ın dilemesi başka. Biz dilediğimiz kimsenin
derecelerini yükseltiriz. Her ilim sahibinin üstünde daha iyi bir bilen
vardır.
فَبَدَأَ بِأَوْعِيَتِهِمْ قَبْلَ وِعَاء أَخِيهِ ثُمَّ
اسْتَخْرَجَهَا مِن وِعَاء أَخِيهِ كَذَلِكَ كِدْنَا لِيُوسُفَ مَا كَانَ
لِيَأْخُذَ أَخَاهُ فِي دِينِ الْمَلِكِ إِلاَّ أَن يَشَاء اللّهُ نَرْفَعُ
دَرَجَاتٍ مِّن نَّشَاء وَفَوْقَ كُلِّ ذِي عِلْمٍ عَلِيمٌ
Fe bedee bi
ev’ıyetihim kable viâi ahîhi, summestahracehâ min viâi ahîhi, kezâlike
kidnâ li yûsuf(yûsufe), mâ kâne li ye’huze ehâhu fî dînil meliki, illâ
en yeşâallâh(yeşâallâhu), nerfeu deracâtin men neşâu, ve fevka kulli zî
ilmin alîm
Yusuf aleyhisselam döneminde Kralın dini kanunları anlamında
Ön
yargı ,ön kabul aşırı duygusallıktan uzak insan fıtratı Allahın
ayetleri karşısında teslimiyet gösterir tatmin olur cünki insanın
yaratılış fıtratına uygun din ALLAHın dinidir İnsanı fıtratına uygun
olan kalpleri tatmin eden zikir yani yaratılış ölçülerimiz göre
yaşamaktır bu yüzden din fıtratımızı ,inşa eder kuranda pek çok ayette
fıtrattan bahsetmeside bundandır.Bir ayette şöyle buyurur
Rad 13 /14 Hak
olan çağrı ;dua, ibadet yalnızca O'na dır. Allah'tan başka çağırdıkları
ise, onlara hiç bir şeyle cevab veremezler. Onlar, ancak yalnızca,
ağzına gelsin diye, iki avucunu suya uzatan gibidir. Oysa o, ona gelmez.
İnkâr edenlerin çağrısı /duası, dalâlettenbaşka bir şey değildir.
لَهُ
دَعْوَةُ الْحَقِّ وَالَّذِينَ يَدْعُونَ مِن دُونِهِ لاَ يَسْتَجِيبُونَ
لَهُم بِشَيْءٍ إِلاَّ كَبَاسِطِ كَفَّيْهِ إِلَى الْمَاء لِيَبْلُغَ فَاهُ
وَمَا هُوَ بِبَالِغِهِ وَمَا دُعَاء الْكَافِرِينَ إِلاَّ فِي ضَلاَلٍ
Lehu
hakk(hakkı), vellezîne yed’ûne min dûnihî lâ yestecîbûne lehum bi
şey’in illâ ke bâsitı keffeyhi ilâl mâi li yebluga fâhu ve mâ huve bi
bâligıhî, ve mâ duâul kâfirîne illâ fî dalâl(dalâlin).
Suyu içmek
isteyen kişi ağzını yada avucunu suya uzatmakla suyu dogru dürüst
içemez .Doğru hareket avucunu yada bir kabla ağzına götürmeli suyu
içmenin en iyi yolu budur
SONUNÇ OLARAK
*DİN =* KURAN'DA ALLAH'IN HESABI ,CEZA ,ÖLÇÜSÜ,HÜKÜM, KANUNLARI
*DİN =ÖLÇÜ KOYAN DÜZENLEYEN, İNSANIN HAYAT TARZI *
Allah'ın düzeni,+ fıtrat =İslam
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder