3 Ocak 2017 Salı

Kur'an'a Göre Elçilik Delili Olan Mucizelerin Mesajları


Mucize kavramı Kur'an'ı Kerim'de Yüce Allah Nebilerinin risaletine karşı çıkan inkarcılar, çeşitli bahanelerle ; gerek beşerliğini ,gerekse yalancılıkla,büyücülük gibi iftiralarla suçlayarak elçileri ve  davetini  kabul etmiyorlardı.
kur'an'ın evrensel olarak tüm inkarcı toplumlara , bir fitne ,bir sınav, imtihan ve  aciz kaldıkları konularla mucize,ayetleri okuduk.Önceki elçilerin nubüvveti gereği gerçekleşen bu hakikatler, kıssa ayetleri olarak tüm insanlığa ibret alınması için insanlığa aktarılmıştır.Her elçi kendi zamanınd  gönderildiği kavminin,  en ileri durumda ve  sapkın derecesine varan konular cinsinden ,kendi dönemine  ait fikir ve kültür yapısına göre elçiliğin delilleri Allah tarafından mucize ile desteklenmiştir. 
 İbrahim 14/ 9 :Sizden önceki Nûh, Âd, ve Semûd kavimlerinin ve onlardan sonrakilerinki onları Allah’tan başkası bilmez haberleri size gelmedi mi? Onlara peygamberleri mucizeler getirdiler de onlar (öfkeden parmaklarını ısırmak için) ellerini ağızlarına götürüp, “Biz sizinle gönderileni inkâr ediyoruz. Bizi çağırdığınız şeyden de derin bir şüphe içindeyiz” dediler.
أَلَمْ يَأْتِكُمْ نَبَأُ الَّذِينَ مِن قَبْلِكُمْ قَوْمِ نُوحٍ وَعَادٍ وَثَمُودَ وَالَّذِينَ مِن بَعْدِهِمْ لاَ يَعْلَمُهُمْ إِلاَّ اللّهُ جَاءتْهُمْ رُسُلُهُم بِالْبَيِّنَاتِ فَرَدُّواْ أَيْدِيَهُمْ فِي أَفْوَاهِهِمْ وَقَالُواْ إِنَّا كَفَرْنَا بِمَا أُرْسِلْتُم بِهِ وَإِنَّا لَفِي شَكٍّ مِّمَّا تَدْعُونَنَا إِلَيْهِ مُرِيبٍ ﴿٩
E lem ye´tiküm nebeüllezine min kabliküm kavmi nuhıv ve adiv ve semude vellezıne mim ba´dihim la ya´lemühüm ilellah caethüm rusülühüm bil beyyinati fe raddu eydiyehüm fı efvahihim ve kalu inna kefarna bima ürsiltüm bihı ve inna le fı şekkim mimma ted´unena ileyhi mürıb

Kur'an'da Küfürde inat edenlerin, mucize taleplerini, inanmak için değil, inanmamak için ileri sürdüklerini belirtir 
İsra 17/89: Biz bu Kur'an'da her türlü örneği verdik, öyleyken onların çoğu kâfirlikte direndi.
وَلَقَدْ صَرَّفْنَا لِلنَّاسِ فِي هَذَا الْقُرْآنِ مِن كُلِّ مَثَلٍ فَأَبَى أَكْثَرُ النَّاسِ إِلاَّ كُفُورًا
Ve lekad sarrafnâ lin nâsi fî hâzâl kur’âni min kulli meselin fe ebâ ekserun nâsi illâ kufûr
 

İnkarcılar bile bile hakikatlerin üzerini örtmek için mucizeler gerçekleştğinde bile inkarlarından yalanlamaktan vazgeçmiyor.
Kur'anı Kerim'de Hz Salihin Dönemi Mucizesi
Her elçi kendi zamanında en ileri durumda ve sapkın derecesinde olan konulara ,kendi dönemine ait fikir ve kültür yapısına göre Allah tarafından gönderilen elçiliğin delilleri mucize ile desteklemiştir.
Kuran-ı Kerim Hz. Salih dönemindeki kavmin ve , Hz. Muhammed'in elçi seçilen kavimin dini hayatı ,arasında fark olmadığını anlatır.İslam öncesi kökleri semuda dayanan cahiliye araplarında ,devam eden,cahiliye de devenin hayatındaki yerini öğrendiğimizde ,Salih a.s delili dişi deve mucizesinde verilmek istenen asıl ibretlik mesajı tüm çağların bu tür sapkın anlayışlarına ibret ve öğüt olarak  anlamamıza  yardımcı olacaktır.
Semûd kavmi Kura'n'da yirmi altı kez geçmek tedir.Kur’an’ın indiği dönem de, Semûd kavmi Hicaz kuzey ucunda Onlara atfedilen kaya yazıtlarına Hicr bölgesine dağılmış olarak hâlâ rastlanmaktadır.Semûd’un diğer bir adı olarak Kur’an’da geçen ashâb u’l-hicrdir kayalık bir bölgede mesken tuttukları belirtilmektedir
Semud Kavmi,Deve Mucizesi önceki kitaplarda geçmez 
Ehli kitap tarafından pek bilinmesede cahiliye şairleri İrem,Ad Semud kavmi ile ilgili hadiseleri çok tafsilatlı efsanevi bir şekilde hutbelerinde ,şiirlerinde hikaye etmiştir.
Allah tarafından Hûd kavmine dair Kur’an’da ayrıntı açıklanan konuların ilk muhatabı şüphesiz mekkeli müşriklerdir.İşte Kur’an o toplumun dili ile ve bu atalar kültürü dünyasından tutum ve davranışta haddi aşan hükümler  vermeleri üzerine nazil olmuştur.
Araplarda Deve ,Anlayış, Kültürleri Ve İnançları : 
Yüce Allah'ın insanlığın faydası için yaratılan hayvanlardan biri olan deveninde  eti, sütü, derisi ,yünü ,gübresi faydaları yanında sıcak ve kuraklığa dayanıklılık , yön bulma özelliği ve en önemli ise taşıma aracı kullanılmaktadır.Bedeviler geçmişte ve günümüz de ehlül ba'ir develi millet olarak anılmaktan mutlu olurlar. Allah'ın bazı ayetlerde yaratılışına dikkat çektiği deve yaratılış itibari ile  hayran bırakan özelliği çöl iklimine son derece elverişli yaratılmıştır.kaniattaki her şey gibi ancak kur'an'ın nuzul olduğu bu toplumda günümüzde markalı pahalı taşıtlar ne ise araplar içinde  deve o derece kıymetlidiryleki ;sefînetüs sahra; çöl gemisi veya sefînetü's berrr ;kara gemisi olarak tanımlanırdı.Onlar için en yakın dost,arkadaş ,anne baba gibi büyütüp, besleyen en büyük desteği olarak kabul ederler.
Arapların ebedi şiir ve deyimleri en fazla hayvan isimleri ve onlarla ilgili hoşlarına gidecek pek çok çeşitli türlerden oluşmaktadır.
 İnsanlık tarihinde bu hayvanlarla ilgili zengin kelime kullanımı sahip olmasıylada ün yapmıştır.Deve cinsi,yaşı,rengi ve diğer fiziki anlatımlar bir kütüphane oluşturacak kadar çok zengin bilgiler vardır.Buda daha ileri seviyede içselleştirdiği sapkın inanışlar ortaya çıkarmıştır
Deve  türleri Mensub olduğu mekana göre İbil : Erkek ve dişi develerin çoğuluna denmektedir -Cemel :Erkek deve -Nâka: Dişi deve-Irab: Tek hörgüçü bulunan kusuru olmayan deveye Falic :Çift hörgüclü iri cüsseli deve Bair Cinsiyet ayırt edilmeden tek bir deveye Buht :Asya veya iran devesi
Kuranı kerimde  ise mekkî ve medenî ayetlerde hayvanların insanlığın faydası için ,yaratılan onların yararlarına değinmektedir 
Nahl 16/5: Hayvanları da O yarattı. Onlarda sizin için ısıtıcı şeyler ve birçok faydalar vardır. Onlardan bir kısmını da yersiniz.
وَالأَنْعَامَ خَلَقَهَا لَكُمْ فِيهَا دِفْءٌ وَمَنَافِعُ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَ
Vel en’âme halakahâ, lekum fîhâ dif’un ve menâfiu ve minhâ te’kulûn

Onların yünlerinden,tüylerinden, etlerinden, derilerinden ve yük taşıma özellikleri yer alır.İslamdan önce deve  ticaret ve hayvancılıkla iç içe olan dünya hayatlarının birinci derecede gelmektedir. 
Kur’an’ın yenilecek hayvanların kesimi,yenilmesi helal olan ,haram olmayanlar , Allah'tan başkası adına kesilmesi , haram sayılanlar.adak gibi onlar üzerinden evrensel olarak ,onların sapkın düşünce ve fiillerine uyarı meydan okumaktadır.

 Enam 6/145;De ki: “Bana vahyolunan Kur’an’da bir kimsenin yiyecekleri arasında leş, akıtılmış kan, domuz eti -ki o şüphesiz necistir- ya da Allah’tan başkası adına kesilmiş bir (murdar) hayvandan başka, haram kılınmış bir şey bulamıyorum. Fakat istismar etmeksizin ve zaruret ölçüsünü aşmaksızın kim bunlardan yeme zorunda kalırsa yiyebilir.” Şüphesiz Rabbin çok bağışlayandır, çok merhametlidir.
قُل لاَّ أَجِدُ فِي مَا أُوْحِيَ إِلَيَّ مُحَرَّمًا عَلَى طَاعِمٍ يَطْعَمُهُ إِلاَّ أَن يَكُونَ مَيْتَةً أَوْ دَمًا مَّسْفُوحًا أَوْ لَحْمَ خِنزِيرٍ فَإِنَّهُ رِجْسٌ أَوْ فِسْقًا أُهِلَّ لِغَيْرِ اللّهِ بِهِ فَمَنِ اضْطُرَّ غَيْرَ بَاغٍ وَلاَ عَادٍ فَإِنَّ رَبَّكَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Kul lâ ecidu fî mâ ûhiye ileyye muharramen alâ tâimin yat’amuhu illâ en yekûne meyteten ev demen mesfûhan ev lâhme hinzîrin fe innehu ricsun ev fıskan uhille li gayrillâhi bihî, fe menidturra gayra bâgın ve lâ âdin fe inne rabbeke gafûrun rahîm

Kur'an'da hayvanlar aleminden: Deve at, eşek, inek/buzağı , kuş, domuz balık, vs. hayvanlar en çok zikredilenler arasında yer almaktadır.Bazı ayetlerde deve ise özel kullanılır.Genel olarak deve,ile beraber sığır cinsi koyun , keçi gibi isimler için En'am kelimesi kullanılır.Bazı ayetlerde yukarıda sayılan özel deve isimlerini ve 16 defa bu özel deve isimleri kullanılmış.
Nâka (dişi )deve Semud Kavmi kıssası 
Kur'an'ı kerim-de Nâka (dişi ) 7 defa geçmektedir.Salih aleyhisselam'dan semud kavmi mucize isteklerini dilllerine dolamıştı.Eğer mucize gösterirsen inanacağız diyorlardı. Kavminin istediği şekilde ve ölçülerde olan dişi on aylık hamile deve ,Salih a.s Allah tarafından belge olarak verilmiştir..Devenin ortaya çıkışı kayadan bir çoçuğun doğması gibi gözleriyle şahit oldukları rivayetlerde bahsedilmiştir.
Yüce Allah'ın  elçi gönderdiği kavimler elçiliğin delili,mucize  verilme nedenlerindeki asıl mesajı anlaşılamamıştır 
Mucizeler geleneksel dini anlamı daha çok revaç görmüş ,bu düşünceleden dolayı uçan, kaçan menkibelerle dini hayatlar örnekleri verilmiştir.Dolayısıyla devenin kayadan çıkması, sırasıyla su içmesi ,süt vermesi mucize olarak görülmesi asıl ibretlik mesajı anlaşılamamıştır.Kur'an'nın indiği toplumda ellerindeki hayvanlar ve topraklarından çıkardığı ürünlerden olan paylarının takisiminde haddi aşmışlardı ki;
En yüce büyük ilahımız Allah'a ve ilahlarımıza putlarımıza diyerek paylaştırıyorlardı.
  En'am 6/136 Onlar Allah'ın yetiştirdiği ekinden ve en’amdan O’na pay ayırır ve kendilerince “Bu Allah’ın, bu da O'na ortak saydıklarımızın" derlerdi. Ortak saydıklarının payından Allah'ın payına geçmez ama Allah’ın payından ortak saydıklarının payına geçer. Ne kötü karar veriyorlar.
وَجَعَلُواْ لِلّهِ مِمِّا ذَرَأَ مِنَ الْحَرْثِ وَالأَنْعَامِ نَصِيبًا فَقَالُواْ هَذَا لِلّهِ بِزَعْمِهِمْ وَهَذَا لِشُرَكَآئِنَا فَمَا كَانَ لِشُرَكَآئِهِمْ فَلاَ يَصِلُ إِلَى اللّهِ وَمَا كَانَ لِلّهِ فَهُوَ يَصِلُ إِلَى شُرَكَآئِهِمْ سَاء مَا يَحْكُمُونَ
Ve cealû lillâhi mimmâ zeree minel harsi vel en’âmi nasîben fe kâlû hâzâ lillâhi bi za’mihim ve hâzâ li şurakâinâ, fe mâ kâne li şurakâihim fe lâ yasılu ilâllahi ve mâ kâne lillâhi fe huve yasilu ilâ şurakâihim, sâe mâ yahkumûn

Allah'ın insanlığın faydası için yarattığı,deve ırk ,soy ,cinsiyet ,çoğalma verileri üzerinden isimlendirerek hüküm vermeye kalkmaları 

Maide Süresi : 5/103 Allah ne Behireyi, ne Sahibeyi, ne Vasılayı, ne Hâm’ı meşru kılmıştır. ”Bunlar cahiliyet devrinde Arapların tapıp kurban ettikleri develerin isimleridir” ama kâfir olanlar yalanlarını Allah’a mal ederler ve çoğu aklını kullanmaz
مَا جَعَلَ اللّهُ مِن بَحِيرَةٍ وَلاَ سَآئِبَةٍ وَلاَ وَصِيلَةٍ وَلاَ حَامٍ وَلَكِنَّ الَّذِينَ كَفَرُواْ يَفْتَرُونَ عَلَى اللّهِ الْكَذِبَ وَأَكْثَرُهُمْ لاَ يَعْقِلُونَ
Mâ cealallâhu min bahîratin ve lâ sâibetin ve lâ vasîletin ve lâ hâmin ve lâkinnellezîne keferû yefterûne alâllâhi kezib) ve ekseruhum lâ ya’kılûn
Ataları inançlarını,sorgulamıyor,elçilerin uyarılara kulak asmadılar
Maide Süresi 5/104 Onlara: "Allahın indirdiğine ve Elçisine gelin" dense, ”Atalarımızda gördüğümüz bize yeter” derler. Ya ataları bir şeyi bilememiş ve doğru yolu bulamamışlarsa?
وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ تَعَالَوْاْ إِلَى مَا أَنزَلَ اللّهُ وَإِلَى الرَّسُولِ قَالُواْ حَسْبُنَا مَا وَجَدْنَا عَلَيْهِ آبَاءنَا أَوَلَوْ كَانَ آبَاؤُهُمْ لاَ يَعْلَمُونَ شَيْئًا وَلاَ يَهْتَدُونَ
Ve izâ kîle lehum teâlev ilâ mâ enzelallâhu ve ilâr resûlî kâlû hasbunâ mâ vecednâ aleyhi âbâenâ e ve lev kâne âbâuhum lâ ya’lemûne şey’en ve lâ yehtedûn Bahire :Cahiliyede bir deve beş defa doğurur on yavrusu erkek olursa, onu keserler, etini sadece erkekler yerlerdi. Eğer son yavru dişi olursa,onun adak olur.Putlarına adak olduğuna işaret olarak kulaklarını yarıp istediği yerden otlansın diye meraya salarlar.Yük verilmez binilemez,yünü kullanılmaz sadece sütü misafirlerine sadaka olur .
Saibe : Serbest bırakılan develer.On yıl boyunca her doğumda dişi deve doğuran devedir.Bu deve Hastalıktan şifa bulmak için,yolculuktan kazasız dönmek ,savaşta galip gelmek için adarlar .Bekledikleri dilekleri gerçekleşince tekrar ilahlarına hediye adak olarak serbest bırakılan develerdir
Vasîle :Arka arkaya beş veya yedi tane dişi kuzu doğuran koyun veya her doğumda ikiz doğmuş koyundur.Koyunların yedincisi erkek ise onu büyüttükten sonra kesip sadece erkekler yer kadınlara yasaklanmıştır.Tam tersinde yedincisi dişi doğarsa yavru kesilmez.ikizlerden bir dişi bir erkek ise dişinin hatırı için kesilmez.Vasile'nin sütünden yününden sadece erkekler istifade edebilirdi.
Hâm : Erkek deve demektir dölünden on defa alındığında doğan erkek deveye, veya dölünden olma bir erkek yavrusunun yetişip binme çağına gelen erkek develer sadece damızlık için kullanılır.Sadece ilahlarına adarlar sırtını ve etini haram sayarlar.

Hz Salih a.s Semud kavmini Allah'a davet etti.
Hud 11/ 61 Semud halkına da kardeşleri Salih'i gönderdik. Dedi ki: "Ey kavmim, Allah'a ibadet edin, sizin O'ndan başka ilahınız yoktur. O sizi yerden topraktan yarattı ve onda ömür geçirenler kıldı. Öyleyse O'ndan bağışlanma dileyin, sonra O'na tevbe edin. Şüphesiz benim Rabbim, yakın olandır, duaları kabul edendir."
وَإِلَى ثَمُودَ أَخَاهُمْ صَالِحًا قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُواْ اللّهَ مَا لَكُم مِّنْ إِلَهٍ غَيْرُهُ هُوَ أَنشَأَكُم مِّنَ الأَرْضِ وَاسْتَعْمَرَكُمْ فِيهَا فَاسْتَغْفِرُوهُ ثُمَّ تُوبُواْ إِلَيْهِ إِنَّ رَبِّي قَرِيبٌ مُّجِيبٌ
Ve ila semude ehahüm saliha kale ya kavmı´büdüllahe maleküm min ilahin ğayruh hüve enşeeküm minel erdi vesta´meraküm fıha festağfiruhü sümme tubu ileyh inne rabbı karıbüm mücıb

  Elçi gönderilen tüm toplumlar mucizeler istemiştir
Şuara 26/ 154 Sen de ancak bizim gibi bir beşersin. Eğer doğru söyleyenlerden isen haydi bize bir mucize getir.”
مَا أَنتَ إِلَّا بَشَرٌ مِّثْلُنَا فَأْتِ بِآيَةٍ إِن كُنتَ مِنَ الصَّادِقِينَ
Mâ ente illâ beşerun mislunâ, fe’ti bi âyetin in kunte mines sâdikîn

Nâkatullah /Allah'ın Devesi.
Kur'an'ı kerimde Beytullah /Allah'ın evi /Arzullah Allahın arzı gibi pek çok ifadeler geçmektedir.Türkçe de Allah’ın toprağı, Allah’ ın suyu ,Allah'ın dağı dememiz gibi sahipsizliğin, özel şahıslara ait olmaması ,yani kamusala aittir.Kutsal olan sadece Allah ve her şeyin maliki ,sahibidir. Allah’a ait olan herşey ,aynı zamanda herkese ait demektir. Bunlara zarar vererek dokunulmamalı,her türlü taciz,saldırı ile hayatına kast edilmemeli ve saygı duyulmalıdır.Kamusal terbiye onların üzerinde herkesin faydalanma hakkı olduğunu bilmektir.
Yüce Allah sahipsiz olan bir devenin yaşam alanı haklarına saldırmamayı saygı duymayı öğretir.
Tüm canlıların hayvanları yaratılış amacı dışında tahrifatlar yapılmaması gibi aynı zamanda toplumda sahipsiz olan zayıf güçsüz ,olan kişiler,yetimleri yoksulların toplumsal haklarına saldırmamayı ve zatat verme girişimleri  adına verilmiş ibretlik mesajdır

Araf 7/73 Semud halkına da kardeşleri Salih’i elçi gönderdik. Dedi ki “Ey halkım! Allah’a kul olun; sizin başka ilahınız yoktur. Bakın, size Rabbinizden mucize olmak üzere bir belge geldi. İşte Allah’ın dişi devesi; bırakın Allah’ın toprağında otlasın. Ona kötü niyetle dokunmayın, yoksa sizi acıklı bir azap çarpar.
وَإِلَى ثَمُودَ أَخَاهُمْ صَالِحًا قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُواْ اللّهَ مَا لَكُم مِّنْ إِلَهٍ غَيْرُهُ قَدْ جَاءتْكُم بَيِّنَةٌ مِّن رَّبِّكُمْ هَذِهِ نَاقَةُ اللّهِ لَكُمْ آيَةً فَذَرُوهَا تَأْكُلْ فِي أَرْضِ اللّهِ وَلاَ تَمَسُّوهَا بِسُوَءٍ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ
Ve ilâ semûde ehâhum sâlihan kâle yâ kavmi’budûllâhe mâ lekum min ilâhin gayruhu, kad câetkum beyyinetun min rabbikum hâzihî nâkatullâhi lekum âyeten fe zerûha te’kul fî ardıllâhi ve lâ temessûhâ bi sûin fe ye’huzekum azâbun elîm

Hud 11/ 64 Ey halkım! Bu, Allah’ın dişi devesidir; sizin için bir belge… Bırakın Allah’ın toprağında otlasın. Ona kötü niyetle dokunmayın yoksa fazla sürmez, azaba çarpılırsınız.
وَيَا قَوْمِ هَذِهِ نَاقَةُ اللّهِ لَكُمْ آيَةً فَذَرُوهَا تَأْكُلْ فِي أَرْضِ اللّهِ وَلاَ تَمَسُّوهَا بِسُوءٍ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابٌ قَرِيبٌ
Ve ya kavmi hazihi nakatüllahi leküm ayeten fezeruha te´kül fı erdıllahi ve la temessuha bi suin fe ye´huzeküm azabün karıb
Allah'ın kaninatta faydası için var ettiği  her şeyde adeletli davranılsın diye bir imtihandır.Ayetleri okuyarak öğüt alalım.
  Kamer 54/ 27 Onları imtihan için bir dişi deve gönderiyoruz. Sabırlı ol ve onları izle.
إِنَّا مُرْسِلُو النَّاقَةِ فِتْنَةً لَّهُمْ فَارْتَقِبْهُمْ وَاصْطَبِرْ
İnna murslun nakati fitnetel lehum fertekibhum vastabir

Kamer 54/ 28Ve onlara, suyun aralarında kesin olarak pay edildiğini haber ver. Su alış sırası kiminse, o hazır bulunsun."
وَنَبِّئْهُمْ أَنَّ الْمَاء قِسْمَةٌ بَيْنَهُمْ كُلُّ شِرْبٍ مُّحْتَضَرٌ
Ve nebbi´hum ennel mae kismetun beynehum kullu şirbim muhtedar

Şuara 26/ 155 Salih, şöyle dedi: “İşte bir dişi deve! Onun belli bir gün su içme hakkı var, sizin de belli bir gün su içme hakkınız vardır.”
قَالَ هَذِهِ نَاقَةٌ لَّهَا شِرْبٌ وَلَكُمْ شِرْبُ يَوْمٍ مَّعْلُومٍ
Kâle hâzihî nâkatun lehâ şirbun ve lekum şirbu yevmin ma’lûm

Kamer 54/ 29 Derken arkadaşlarını çağırdılar, o da bıçağını kapıp 'hayvanı ayağından biçip yere devirdi.'
فَنَادَوْا صَاحِبَهُمْ فَتَعَاطَى فَعَقَرَ
Fe nadev sahibehum fe teata fe akar

Araf 7/77 Böylelikle dişi deveyi öldürdüler ve Rablerinin emrine karşı çıkıp Salih'e de şöyle dediler: "Ey Salih, eğer gerçekten gönderilenlerden bir peygamber isen, vaadettiğin şeyi getir, bakalım."
فَعَقَرُواْ النَّاقَةَ وَعَتَوْاْ عَنْ أَمْرِ رَبِّهِمْ وَقَالُواْ يَا صَالِحُ ائْتِنَا بِمَا تَعِدُنَا إِن كُنتَ مِنَ الْمُرْسَلِينَ
Fe akarun nakate ve atev an emri rabbihim ve kalu ya salihu´tina bima teidüna in künte minel murselın..

Hud 11/67 Zulmedenleri de o korkunç ses yakaladı ve yurtlarında diz üstü çökekaldılar.
وَأَخَذَ الَّذِينَ ظَلَمُواْ الصَّيْحَةُ فَأَصْبَحُواْ فِي دِيَارِهِمْ جَاثِمِينَ ﴿٦٧
Ve ehazellezine zalemüs sayhatü fe asbehu fı diyarihim casimın

Hicr 15 /83 Derken, Onlar da sabaha vaktine girdiklerinde, onları o dayanılmaz çığlık yakalayıverdi.
فَأَخَذَتْهُمُ ٱلصَّيْحَةُ مُصْبِحِينَ
Fe ehazethumus sayhatu musbıhîn
Hicr 15 /84 Kazandıkları şeyler hiçbir işlerine yaramamıştı
فَمَا أَغْنَى عَنْهُم مَّا كَانُواْ يَكْسِبُونَ
Fe mâ agnâ anhum mâ kânû yeksibûn

Hud 11/ 68 Sanki orada hiç refah içinde yaşamamışlar gibi.Semud gerçekten Rablerini inkâr etmişlerdi. Haberiniz olsun; Semud halkına Allah'ın rahmetinden uzaklık verildi.
كَأَن لَّمْ يَغْنَوْاْ فِيهَا أَلاَ إِنَّ ثَمُودَ كَفرُواْ رَبَّهُمْ أَلاَ بُعْدًا لِّثَمُودَ
Kel el lem yağnev fiha e la inne semude keferu rabbehüm e la bu´del li semud

Hud 11/ 66 Emrimiz gelince Salih’i ve onunla birlikte olan inanıp güvenenleri, bizden bir ikram olarak kurtardık. Onları o günün rezilliğinden kurtardık. Doğrusu senin Rabbin, güçlü olandır, aziz olandır.
فَلَمَّا جَاء أَمْرُنَا نَجَّيْنَا صَالِحًا وَالَّذِينَ آمَنُواْ مَعَهُ بِرَحْمَةٍ مِّنَّا وَمِنْ خِزْيِ يَوْمِئِذٍ إِنَّ رَبَّكَ هُوَ الْقَوِيُّ الْعَزِيزُ
Felemma cae emruna necceyna salihav vellezine amenu meahu bi rahmetim minna ve min hızyi yevmiiz inne rabbeke hüvel kaviyyül azız
-------------------------------------------------------------

Hz Musa Aleyhisselam ve Dokuz Mucize/ Ayeti

Musa a.s Kavminin  özellikleri  
Kuranı Kerim de Hz. Musa en fazla mucizeleri verilen elçidir. Çünkü o devirde Mısır da sihir ,göz boyama teknikleri konusunda çok revaçtadır.Bu kavim sihir ve sihirbazlıkla uğraştıkları için meşhur oldular.Yüce Allah Musa a.s ’e bu cinsten deliller ihsan etmiş, asa canlı ve hareketli bir yılan/ejderha haline gelerek, sihirbazları sihirlerini tarumar etmiştir.Hz Musa a.s Allah'ın Nebisi /Rasulu olduğuna inanabilmek için, ondan bir mucize görmek isterler.Hz. Musa Rasulluğu boyunca, kendisine verilen mucize göstermesi için Yüce Allah tarafından  yararlandırılmıştır.Buna rağmen Firavun ve adamları, onu büyücülükle, yalancılıkla suçlarlar ve ona inanmazlar. 

Hz Musa Firavun’a gittiğinde ırkçılıkta sınır tanımamazlık
İsrâîloğulları Mısır’da köleleştirilmiş olarak ağır işlerde çalıştırılmaktaydı. İsrâiloğullarının Mısır’a ilk yerleşmeleri Yûsuf peygamber zamanında olmuştur.Aradan geçen zamanla  gittikçe nüfusu çoğalmiştır.İsrâiloğullarının yerleştikleri bu yeni ülkenin halkı içinde, kendi özünü, kendi yaşam biçimini değiştirmemelerinden dolayı zamanla Mısır idarecilerini, rahatsız etmiş,onları ikinci sınıf insan vatandaş olarak görmeye, köle muamelesi yaparak onurlarını aşağılamaya yönelmiştir.İsrâiloğulları her türlü kötü muameleye maruz bırakıldıkları gibi, düşünce ve inanç özgürlükleri de ellerinden alınmıştır.Hz Musa a.s Firavun’u hakka davet etmek ve İsrâîloğullarını kölelikten kurtararak Mısır’dan çıkarmak için özel bir görevle gönderilmiştir.Musa aleyhisselamın Mısıra elçi gönderilmesinde küçük yaştan beri yaşanan tüm aşamaları da ile  ayrı birer mucizedir.

Firavun’un ve Taraftarları Bizzat Şahit Olduğu Dokuz mucize 
Yüce Allah'ın izni ile Hz Musa'ya 9 ayet /mucize ile insanın aciz olduğunu gösteren delil olarak gösteren mucizeler gönderilmiştir.
İsra 17-101"Andolsun, biz Mûsâ’ya apaçık dokuz mucize verdik. İsrailoğullarına sor sana anlatsınlar : Hani Mûsâ onlara gelmiş ve Firavun da ona, “Ben senin kesinlikle büyülendiğini zannediyorum ey Mûsâ!” demişti.
وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى تِسْعَ آيَاتٍ بَيِّنَاتٍ فَاسْأَلْ بَنِي إِسْرَائِيلَ إِذْ جَاءهُمْ فَقَالَ لَهُ فِرْعَونُ إِنِّي لَأَظُنُّكَ يَا مُوسَى مَسْحُورًا
Ve lekad âteynâ musa tis’a âyâtin beyyinâtin fes’el benî isrâîle iz câehum fe kâle lehu fir’avnu innî le ezunnuke yâ musa meshûrâ
A’râf, 7/133 Biz de, her biri ayrı ayrı birer mucize olmak üzere başlarına tufan, çekirge, ürün güvesi haşarat, kurbağalar ve kan gönderdik. Hiçbirinden ders almadılar. Büyüklük tasladılar ve suçlu bir kavim oldular.
فَأَرْسَلْنَا عَلَيْهِمُ الطُّوفَانَ وَالْجَرَادَ وَالْقُمَّلَ وَالضَّفَادِعَ وَالدَّمَ آيَاتٍ مُّفَصَّلاَتٍ فَاسْتَكْبَرُواْ وَكَانُواْ قَوْمًا مُّجْرِمِينَ
Fe erselnâ aleyhimut tûfâne vel cerâde vel kummele ved dafâdia ved deme âyâtin mufassalâtin festekberû ve kânû kavmen mucrimîn
1- Tufan, 
 A’râf, 7/133 Biz de, her biri ayrı ayrı birer mucize olmak üzere başlarına tufan Hiçbirinden ders almadılar. Büyüklük tasladılar ve suçlu bir kavim oldular.
ve  tufan sonucu  şiddetli yağan yağmurlar 
Nil nehrini taşırmış ve Mısır’ı sular altında bırakır. Ne yapacaklarını şaşıran Mısırlılar firavunun da oluruyla perişan bir vaziyette Hz. Musa’ya giderek, bu afetin kalkmasını isterler ve eğer kalkarsa iman edeceklerini bildirirler. Hz. Musa ümitlenerek bu afetin kalkması için Rabb’ine dua eder. Dua üzerine sular çekilir ve afet de ortadan kalkmış olur. Fakat Mısırlılar imana gelmezler, üstelik Beni İsrail’e zulmetmeye devam ederler.

A’râf, 7/134 Azap üzerlerine çökünce, “Ey Mûsâ! Sana verdiği söz hürmetine, bizim için Rabbine dua et! Eğer bizden azabı kaldırırsan, mutlaka sana inanacağız ve muhakkak İsrâiloğulları'nı seninle göndereceğiz” dediler.
وَلَمَّا وَقَعَ عَلَيْهِمُ الرِّجْزُ قَالُوا يَا مُوسَى ادْعُ لَنَا رَبَّكَ بِمَا عَهِدَ عِنْدَكَۚ لَئِنْ كَشَفْتَ عَنَّا الرِّجْزَ لَنُؤْمِنَنَّ لَكَ وَلَنُرْسِلَنَّ مَعَكَ بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَۚ
Ve lemmâ vakaa aleyhimur riczu kâlû yâ mûsed’u lenâ rabbeke bi mâ ahide indeke, le in keşefte annâr ricze le nu’minenne leke ve le nursilenne meake benî isrâîl
2- Mısır’a çekirgeler musallat olur.
Bütün ekinleri yerler ve kıtlık baş gösterir. Mısırlılar yine Hz. Musa’ya başvurarak bu belanın da kalkmasını, kalkarsa iman edeceklerini söylerler. Hz. Musa gene dua eder ve çekirge afeti ortadan kalkar.
A’râf, 7/133 Biz de, her biri ayrı ayrı birer mucize olmak üzere başlarına çekirge gönderdik.Hiçbirinden ders almadılar. Büyüklük tasladılar ve suçlu bir kavim oldular.
3- Kurbağa istilası
Bu mucizeler başlarına ara ara gelerek baş göstermiş olan Bir felakette kurbağa istilasıdır. Bu kurbağalar evleri, sokakları, mutfakları, yatak odalarını kısaca her yeri istila edip gece gündüz Mısırlıları şaşkına çevirirler. Hz. Musa bu felaketi de bir duasıyla ortadan kaldırır.

A’râf, 7/133 Biz de, her biri ayrı ayrı birer mucize olmak üzere başlarına kurbağalar gönderdik.Hiçbirinden ders almadılar. Büyüklük tasladılar ve suçlu bir kavim oldular.
4 -Kumnel bit ve ekin böceği denen Haşarat istilası
Daha sonra Mısırlılar bit istilasına uğrar.Mısır'ın yerli halkına verilen ad olan Kıbti kavminin ekinlerini, meyvelerini ve giydikleri elbiselerini, evlerinin tavanlarını yiyen çekirge sürülerinin istilasına uğramaları mucizesi. Bu çekirgeler Hz. Musaya iman edenlere hiç dokunmayıp, Firavun ‘un kavmi Kıbtilere musallat olumuştur Sahne gene tekrarlanır, bitler telef olur, ama Mısırlılarda değişiklik yoktur

A’râf, 7/133 Biz de, her biri ayrı ayrı birer mucize olmak üzere başlarına haşarat,gönderdik.Hiçbirinden ders almadılar. Büyüklük tasladılar ve suçlu bir kavim oldular. 

5-Nil dahil tüm Mısır suları kana dönüşür.
  A’râf, 7/133 Biz de, her biri ayrı ayrı birer mucize olmak üzere başlarına kan gönderdik. Hiçbirinden ders almadılar. Büyüklük tasladılar ve suçlu bir kavim oldular.
6- Kuraklık ve Susuzluk
Hz Musa'dan Nil nehri dahil tüm Mısır suları kana dönüşündüğü sırada . Mısırlılar bir damla içecek temiz su bulamazlar. Bu ise, belalarının en dehşetlisidir. Güneşin yakıp kavurduğu Mısır ülkesinde halk susuzluktan yanıp kavrulur. Susuzluk tahammül edilmez olunca, son çare olarak gene Hz. Musa’ya başvururlar. Her zamanki gibi müracaatları kabul olunur.

Bakara 2/ 60Hani, Mûsâ kavmi için su dilemişti. Biz de, “Asanı kayaya vur” demiştik, böylece kayadan on iki pınar fışkırmış, her boy kendi su alacağı pınarı bilmişti. “Allah’ın rızkından yiyin, için. Yalnız, yeryüzünde bozgunculuk yaparak fesat çıkarmayın” demiştik.
وَإِذِ اسْتَسْقَى مُوسَى لِقَوْمِهِ فَقُلْنَا اضْرِب بِّعَصَاكَ الْحَجَرَ فَانفَجَرَتْ مِنْهُ اثْنَتَا عَشْرَةَ عَيْناً قَدْ عَلِمَ كُلُّ أُنَاسٍ مَّشْرَبَهُمْ كُلُواْ وَاشْرَبُواْ مِن رِّزْقِ اللَّهِ وَلاَ تَعْثَوْاْ فِي الأَرْضِ مُفْسِدِينَ
Ve izisteskâ mûsâ li kavmihî fe kulnâdrib bi asâkel hacer(hacere) fenfeceret minhusnetâ aşrete aynâ(aynen), kad alime kullu unâsin meşrebehum kulû veşrebû min rızkıllâhi ve lâ ta’sev fîl ardı mufsidîn(mufsidîne).
7-Hz. Musa’nın Asasının Ejderha Olması Firavun ve adamları, onu büyücülükle, yalancılıkla suçlarlar ve ona inanmazlar. Firavun, Musa peygamber’in kendi büyücüleriyle bir yarışmaya girmesini ister. Musa önce çekinir, fakat, Rabb’i kendisine hiçbir şeyden kaçınmamasını buyurur. Bunun üzerine Musa yarışmaya katılmayı kabul eder. Firavunun büyücüleri, ellerindeki değnekleri yere atarlar. Değnekler birer yılana dönüşür. Rabb’i Musa’ya da elindeki asayı yere atmasını buyurunca, asa daha iri bir yılana dönüşerek bütün yılanları yutar.

Şuarâ, 26/32Bunun üzerine asasını bırakıverdi, bir de ne görsünler o, açıkça bir ejderha oluverdi.
فَأَلْقَى عَصَاهُ فَإِذَا هِيَ ثُعْبَانٌ مُّبِينٌ
Fe elkâ asâhu fe izâ hiye su’bânun mubîn
8-Elinin Bembeyaz GörünmesiYed-i Beyza
Musa a.s koynuna soktuğu elini dışarı çıkarır. Eli çevreye ışık saçmaktadır. Bu mucize dolayısıyla Musa Peygamber’in elini Yed-i Beyza en beyaz el denir.
Şuarâ, 26/33 Elini de çekip çıkardı, bir de ne görsün o, bakanlar için 'parlayıp aydınlanıvermiş'.
وَنَزَعَ يَدَهُ فَإِذَا هِيَ بَيْضَاء لِلنَّاظِرِينَ
Ve nezea yedehu fe izâ hiye beydâu lin nâzırîn
Neml 27/ 12 "Ve elini koynuna sok, kusursuz olarak bembeyaz çıkıversin, bu, Firavun ve kavmine olan dokuz ayet mucize içinden biridir. Gerçekten onlar, fasık olan bir kavimdir."
وَأَدْخِلْ يَدَكَ فِي جَيْبِكَ تَخْرُجْ بَيْضَاء مِنْ غَيْرِ سُوءٍ فِي تِسْعِ آيَاتٍ إِلَى فِرْعَوْنَ وَقَوْمِهِ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِقِينَ
Ve edhıl yedeke fî ceybike tahruc beydâe min gayri sûin fî tis’ı âyâtin ilâ fir’avne kavmihî, innehum kânû kavmen fâsikîn
9-Denizin yarılması
Şuarâ, 26/60 Böylece Firavun ve ordusu güneşin doğuş vakti onları izlemeye koyuldular.
فَأَتْبَعُوهُم مُّشْرِقِينَ
Fe etbeûhum muşrikîn(muşrikîne).
Şuarâ, 26/62 İki topluluk birbirini gördükleri zaman Musa'nın adamları: "Gerçekten yakalandık" dediler.
فَلَمَّا تَرَاءى الْجَمْعَانِ قَالَ أَصْحَابُ مُوسَى إِنَّا لَمُدْرَكُونَ
Fe lemmâ terâel cem’âni kâle ashâbu musâ innâ le mudrakûn(mudrakûne).
Şuarâ, 26/63"Hayır" dedi. "Şüphesiz Rabbim, benimle beraberdir; bana yol gösterecektir."
قَالَ كَلَّا إِنَّ مَعِيَ رَبِّي سَيَهْدِينِ
Kâle kellâ, inne maiye rabbî se yehdîni.
Şuarâ, 26/64 Ötekileri de buraya yaklaştırdık.
وَأَزْلَفْنَا ثَمَّ الْآخَرِينَ
Ve ezlefnâ semmel âharîn
Şuarâ, 26/65 Musa'yı ve onunla birlikte olanların hepsini kurtarmış olduk.
وَأَنجَيْنَا مُوسَى وَمَن مَّعَهُ أَجْمَعِينَ
Ve enceynâ mûsâ ve men meahû ecmaîn(ecmaîne).
Şuarâ, 26/66 Sonra ötekileri suda boğduk.
ثُمَّ أَغْرَقْنَا الْآخَرِينَ
Summe agraknâl âharîn(âharîne). Hz. Musa as'ın mu’cizeleri elbette Sadecebunlar değildir. Daha başka mu’cizeleri de vardır.Yüce Allah'ın tüm elçilerini desteklediğinin delillerini evrensel olarak tüm insanlığa hatırlatılır.

Hz. Musa'dan sonra Babası Hz. Davud'un oğlu Süleyman aleyhisselâmın çeşitli mucizesi vardı. 
Bunlar: bu duruma uygun olarak bildirildiği üzere, rüzgârlar emri altındaydı Görevli Allah'ın izni ile Cinniler denizlerdeki incileri, cevherleri yerde bulunan defîneleri bilirdi. Kendine Allahü tarafından pek çok şey bildirilmiş.
Sebe 34/12 Süleyman’ın emrine de rüzgâr verdik: Hz. Süleyman o rüzgârla sabah gidişi bir aylık, akşam dönüşü de bir aylık yol alırdı. Erimiş bakır madenini ona sel gibi akıttık. Hem Rabbisinin izniyle idaresi altında cinlerden çalışan da vardı. İçlerinden kim emrimizden ayrıldı ise, ona cehennem azabından tattıracağız.
وَلِسُلَيْمَانَ الرِّيحَ غُدُوُّهَا شَهْرٌ وَرَوَاحُهَا شَهْرٌ وَأَسَلْنَا لَهُ عَيْنَ الْقِطْرِ وَمِنَ الْجِنِّ مَن يَعْمَلُ بَيْنَ يَدَيْهِ بِإِذْنِ رَبِّهِ وَمَن يَزِغْ مِنْهُمْ عَنْ أَمْرِنَا نُذِقْهُ مِنْ عَذَابِ السَّعِيرِ
Ve li suleymâner rîha guduvvuhâ şehrun ve ravâhuhâ şehrun ve eselnâ lehu aynel kıtri, ve minel cinni men ya’melu beyne yedeyhi bi izni rabbihî, ve men yezıg minhum an emrinâ nuzıkhu min azâbis saîr
Süleyman aleyhisselâma verilen ayetler.
Kuş, karıncalara varıncaya kadar her hayvanın sesini işitir, dillerini anlama yetenegi verilmiştir
Neml 27/16 Süleyman, Dâvûd’a varis oldu ve, “Ey insanlar, bize kuş dili öğretildi ve bize her şey verildi. Şüphesiz bu, apaçık bir lütuftur” dedi.
وَوَرِثَ سُلَيْمَانُ دَاوُودَ وَقَالَ يَا أَيُّهَا النَّاسُ عُلِّمْنَا مَنطِقَ الطَّيْرِ وَأُوتِينَا مِن كُلِّ شَيْءٍ إِنَّ هَذَا لَهُوَ الْفَضْلُ الْمُبِينُ
Ve varise suleymânu dâvûde ve kâle yâ eyyuhân nâsu ullimnâ mentıkat tayrı, ve ûtînâ min kulli şey’in, inne hâzâ le huvel fadlul mubîn
Neml 27/17 İşte bir gün görünmeyen varlıklardan, insanlardan ve kuşlardan oluşan ordusu Süleyman'ın önünde bir araya getirilmiş ve sonra düzenli sıralar halinde yola çıkarılmıştı;
وَحُشِرَ لِسُلَيْمَانَ جُنُودُهُ مِنَ الْجِنِّ وَالْإِنسِ وَالطَّيْرِ فَهُمْ يُوزَعُونَ
Ve huşire li suleymâne cunûduhu minel cinni vel insi vet tayrı fe hum yûzeûn

Neml 27/15 Andolsun, Davud'a ve Süleyman'a bir ilim verdik: "Bizi inanmış kullarından birçoğuna göre üstün kılan Allah'a hamdolsun." dediler.
وَلَقَدْ آتَيْنَا دَاوُودَ وَسُلَيْمَانَ عِلْمًا وَقَالَا الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي فَضَّلَنَا عَلَى كَثِيرٍ مِّنْ عِبَادِهِ الْمُؤْمِنِينَ
Ve le kad ateyna davede ve süleymane ilma ve kalel hamdü lillahillezı faddalena ala kesırim min ıbadihil mü´minı

Hz İsa Ve Mucize /Ayet/Delilleri Hz İsa a.s zamanında Tıp ve felsefenin en çok yoğun olduğu zamandır ölüleri mumyalarak (Tahnit)cesedin bozulmaması için, birtakım işlemler yapılıyor çeşitli inançları uyguluyorlardı.Hz isa a.s Yüce Allah'ın izniyle onların mumyalama sahalarına mucizeler gösermiş, doktorların üstesinden gelemeyeceği fevkalâde hadiseler icra etmiş, ölüleri diriltmiş çamurdan yaptığı kuşlara can vermiştir Nübüvvetinin bir kanıtı ve Allah’ın Kadir-i Mutlaklığını hatırlatılır..
Ali-imran 3/49 Allah, onu İsrailoğullarına bir Peygamber olarak gönderecek ve o da onlara şöyle diyecek ,Şüphesiz ben size Rabbinizden bir mucize getirdim. Ben çamurdan kuş şeklinde bir şey yapar, ona üflerim. O da Allah’ın izniyle hemen kuş oluverir. Körü ve alacalıyı iyileştiririm ve Allah’ın izniyle ölüleri diriltirim. Evlerinizde ne yiyip ne biriktirdiğinizi size haber veririm. Eğer mü’minler iseniz sizin için elbette âyetler deliller vardır.
وَرَسُولاً إِلَى بَنِي إِسْرَائِيلَ أَنِّي قَدْ جِئْتُكُم بِآيَةٍ مِّن رَّبِّكُمْ أَنِّي أَخْلُقُ لَكُم مِّنَ الطِّينِ كَهَيْئَةِ الطَّيْرِ فَأَنفُخُ فِيهِ فَيَكُونُ طَيْرًا بِإِذْنِ اللّهِ وَأُبْرِئُ الأكْمَهَ والأَبْرَصَ وَأُحْيِي الْمَوْتَى بِإِذْنِ اللّهِ وَأُنَبِّئُكُم بِمَا تَأْكُلُونَ وَمَا تَدَّخِرُونَ فِي بُيُوتِكُمْ إِنَّ فِي ذَلِكَ لآيَةً لَّكُمْ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ
Ve resûlen ilâ benî isrâîle ennî kad ci’tukum bi âyetin min rabbikum, ennî ehluku lekum minet tîni ke heyetit tayri fe enfuhu fîhi fe yekûnu tayran bi iznillâh(iznillâhi), ve ubriul ekmehe vel ebrasa ve uhyîl mevtâ bi iznillâh(iznillâhi), ve unebbiukum bi mâ te’kulûne ve mâ teddehırûne, fî buyûtikum inne fî zâlike le âyeten lekum in kuntum mu’minîn

Hz. İsa'nın doğumu, Yüce Allah katından bir mucizedir.
Meryem 19/17 Onlarla kendi arasına bir perde çekmişti. Derken, biz ona ruhumuzu Cebrail'i gönderdik de, ona düzgün bir insan şeklinde göründü.
فَاتَّخَذَتْ مِن دُونِهِمْ حِجَابًا فَأَرْسَلْنَا إِلَيْهَا رُوحَنَا فَتَمَثَّلَ لَهَا بَشَرًا سَوِيًّا
Fettehazet min dûnihim hicâben fe erselnâ ileyhâ rûhanâ fe temessele lehâ beşeren seviyyâ
Meryem 19/18 Hz. Meryem şöylededi: “Muhakkak ki ben, eğer sen takva sahibi isen bana bir zararın dokunmaz.Senden Rahmân’a sığınırım.”
شَهِدَ اللّهُ أَنَّهُ لاَ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ وَالْمَلاَئِكَةُ وَأُوْلُواْ الْعِلْمِ قَآئِمَاً بِالْقِسْطِ لاَ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
Kâlet innî eûzu bir rahmâni minke in kunte takıyyâ
Meryem 19/19 Cebrail, “Ben ancak Rabbinin elçisiyim. Sana tertemiz bir çocuk bağışlamak için gönderildim” dedi.
قَالَ إِنَّمَا أَنَا رَسُولُ رَبِّكِ لِأَهَبَ لَكِ غُلَامًا زَكِيًّا
Kâle innemâ ene resûlu rabbiki li ehebe leki gulâmen zekiyyâ
Meryem 19/20Meryem, “Bana hiçbir insan dokunmadığı ve iffetsiz bir kadın olmadığım hâlde, benim nasıl çocuğum olabilir?” dedi.
قَالَتْ أَنَّى يَكُونُ لِي غُلَامٌ وَلَمْ يَمْسَسْنِي بَشَرٌ وَلَمْ أَكُ بَغِيًّا
Kâlet ennâ yekûnu lî gulâmun ve lem yemsesnî beşerun ve lem eku bagıyyâ
Meryem 19/21 Ruh’ûl Kudüs İşte böyle” dedi. Senin Rabbin: O, Bana kolaydır ve onu, insanlara bir âyet mucize ve Bizden bir rahmet kılacağız.” buyurdu. Ve emir kaza edilmiştir yerine getirilmiştir
قَالَ كَذَلِكِ قَالَ رَبُّكِ هُوَ عَلَيَّ هَيِّنٌ وَلِنَجْعَلَهُ آيَةً لِلنَّاسِ وَرَحْمَةً مِّنَّا وَكَانَ أَمْرًا مَّقْضِيًّا
Kâle kezâlik, kâle rabbuki huve aleyye heyyin , ve li nec’alehû âyeten lin nâsi ve rahmeten minnâ, ve kâne emren makdıyyâ
Meryem 19/22Böylece ona hamile kaldı. Bundan sonra onunla uzak bir mekâna yere çekildi.
فَحَمَلَتْهُ فَانتَبَذَتْ بِهِ مَكَانًا قَصِيًّا
e hamelethu fentebezet bihî mekânen kasıyyâ
------------------------------------------------------

Muhammed a.s ve  önceki gönderilmiş elçiler  arasında hiç bir ayırım yapılmamıştır.
Yunus 10/47 Her ümmetin bir resulu vardır. Resulleri geldiği zaman aralarında adaletle hükm edilir ve onlar asla haksızlığa uğratılmazlar.
وَلِكُلِّ أُمَّةٍ رَّسُولٌ فَإِذَا جَاء رَسُولُهُمْ قُضِيَ بَيْنَهُم بِالْقِسْطِ وَهُمْ لاَ يُظْلَمُونَ
Ve li kulli ummetin resûlun, feizâ câe resûluhum kudıye beynehum bil kıstı ve hum lâ yuzlamûn İslami ekol anlayışı mucizeleri Hz. İsa’nın nübüvvetinin bir kanıtı ve Allah’ın Kadiri Mutlaklığının bir açımlaması olmasından farklı bir şekilde görmezken, Hıristiyanlık Hz isa'ya ilahlık boyutu kazandırmaya çalışmışlardır
  Hz Muhammed a.s muazzam bir gelişme göze çarpmakta idi. Gerek nesir ve gerekse diğer edebi türlerde Arap edebiyatı altın çağını yaşamaktaydı. İşte Hz.Muhammed a.s mucizesi de başta edebiyat olmak üzere şiir ve hitabet, fesahat ve belagat, kehanet ve gayb gibi hususlarda cereyan et miştir.

 Allah rasulu'nun En büyük mucize olarak Kur’an'ı Kerim
Hz. Rasullullah zamanında ise dört şey revaçtaydı
1- Belagat ve fesahat.Edebi yönleri ile çok meşhur olmuştu.
Fesahat: Sözün, lafız, mana ve ahenk itibariyle kusursuz olması ve kelimelerin söylenişinin tatlı, manasının da söylenirken hemen zihne girmesidir. Bu keyfiyetlerin birincisi kelime ve cümle ahengi ile ikincisi de kullanan kimsenin kelime hazinesi ve seçme kudreti ile alakadardır.
Belagat .Fesahatin daha yüksek olan derecesine  denir.
2- Şiir ve hitabet yeteğini ile tanınma
3- Kâhinlik ve gaybdan haber vermek
4- Geçmiş hadiseler hakkında ve kâinat ve varlıkların yaratılış sırlarını hakkında bilgileri bilmeleri iddiaları Kur’an-ı Kerim’in nazil olduğu dönemin inanç ve tutumları
Son elçi Rasullullah a.s önce Arap toplumu edebiyat şiirlerinde fesahat anlam ve uyum bakımından pürüzsüzlük, açıklık ve düzgünlükliğe sahipti. Şiirlerinde sözle inandırma yeteneğialtın çağını yaşıyordu. Musâ Aleyhisselam zamanında sihir, İsâ Aleyhisselam zamanında tıp ne derece revaçta ise Kur’an-ı Kerim’in nazil olduğu dönemde de fesâhat belagat bu ölçüde revaçta idi. Hz. Peygamber döneminde Arap Yarımadası’nda yaşayan insanlar çoğunlukla okuma-yazma bilmediklerinden, övünülecek şeylerini ve tarihî olaylarını, güzel ahlaka dair, hayatlarına ait konuları yazı yerine her birini şiirle kayıt altına alıyorlardı. Bazıları okuyup yazma bilmez oldukları halde dikkati çeken övgülerlere sığdırılmayan şiir söylerlerdi.O kadar yaygındı ki anlamlı sözler, şiir ve belagatin geçmiş nesillerin ağzından gelecek nesillere aktarılıyordu. Öyle ki bir kabilenin belagatli bir san'atlı söz söyleyen en büyük kahraman gibi kabul görür ,en çok onunla iftihar ederler. İslâmiyet’ten sonra dünyayı zekâlarıyla idare eden zekî Arap kavmi, aralarında son derece revaç bulan ve medar-ı iftiharları olan hususları kayıt altına almak için şiddetle ihtiyaç duydukları belagat konuları ile bütün milletlerden daha ileri ve daha yüksek bir seviyeye gelmişlerdi.Eserleri O kadar kıymetli idi ki, bir edîbin güzel şiiri uğruna iki kavim savaşa başlar veya onun bir sözüyle de sulh yaparlardı.Hatta  beğendikleri şiir,kasideleri altın harflerle yazıp Kâbe’nin duvarına asar bu onların en önemli iftihar vesilelerindendir.
Arap lîsanının o derece bir yüksekliğe gelmesi şüphesiz Yüce Allah tarafındandır. 
Cahiliyyet zamanında Arapların edebiyatça bu kadar ilerlemeleri dikkat edilecek ve ibret alınacak bir iştir.
Çünkü bu mucize bütün Araplar fesahat ve belağatlarına rağmen Kur'an'ın benzerini getirmekten aciz kaldıklarını göstermek içindir.Toplumu tarafından çok iyi tanınan bu kişinin daha önce edebiyatla hiç ilgilenmemiş.Hayır ben yazmadım, ben uydurmadım, bunlar bana Allah’ın vahyettiğidir dediği halde kibirli şairler ona inanmamışlardı.

Allah'ın mesajlarını yalanlamaya şartlanmış olanların durumu ne acıdır,
  Cuma 62/ 5 Tevrat'ın yükü ile onurlandırılmış iken bu yükü taşıyamamış olanların durumu, sırtına kitaplar yüklenmiş ama onlardan habersiz bulunan merkebin durumuna benzer. Allah'ın mesajlarını yalanlamaya şartlanmış olanların durumu ne acıdır, çünkü Allah rehberliğini böyle zalim bir halka ihsan etmez!
مَثَلُ الَّذِينَ حُمِّلُوا التَّوْرَاةَ ثُمَّ لَمْ يَحْمِلُوهَا كَمَثَلِ الْحِمَارِ يَحْمِلُ أَسْفَارًا بِئْسَ مَثَلُ الْقَوْمِ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِ اللَّهِ وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ
Meselullezîne hummilût tevrâte summe lem yahmilûhâ ke meselil hımâri yahmilu esfârâ(esfâren), bi’se meselul kavmillezîne kezzebû bi âyâtillâh(âyâtillâhi), vallâhu lâ yehdîl kavmez zâlimîn

Hz. Muhammed a.s önce uyarıcı pek çok elçi gönderilmiştir.
Fatır 35/ 24 Şüphesiz biz, seni müjdeleyici ve uyarıcı olarak hak ile gönderdik. Hiçbir ümmet yoktur ki, aralarında bir uyarıcı gelip geçmiş olmasın.
إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ بِالْحَقِّ بَشِيرًا وَنَذِيرًا وَإِن مِّنْ أُمَّةٍ إِلَّا خلَا فِيهَا نَذِيرٌ
İnnâ erselnâke bil hakkı beşîran ve nezîrâ(nezîran), ve in min ummetin illâ halâ fîhâ nezî

Yüce Allah Azgın Topluma Uyarmak İçin,Gönderilen Elçilerin uyarıla bile küfürden,bahanelerinden  vazgeçirmedi. 
  Taha 20/134 Elçi gelmeden onları bir azap ile etkisizleştirseydik, derlerdi ki “Rabbimiz! Böyle aşağılık hale düşüp sürünmeden önce keşke bir elçi gönderseydin de senin ayetlerine uymuş olsaydık.”
وَلَوْ أَنَّآ أَهْلَكْنَٰهُم بِعَذَابٍ مِّن قَبْلِهِۦ لَقَالُوا۟ رَبَّنَا لَوْلَآ أَرْسَلْتَ إِلَيْنَا رَسُولًا فَنَتَّبِعَ ءَايَٰتِكَ مِن قَبْلِ أَن نَّذِلَّ وَنَخْزَىٰ
Ve lev ennâ ehleknâhum bi azâbin min kablihî le kâlû rabbenâ lev lâ erselte ileynâ resûlen fe nettebia âyâtike min kabli en nezille ve nahzâ.

Gönderilen bütün elçilerden mu'cizeler'in istenmiştir.

Nisa 4/153 Ehl-i Kitap ister ki onlara gökten bir kitap indiresin. Musa'dan bunun daha büyüğünü istemişler ve "Bize Allah'ı apaçık göstersene." demişlerdi. Yanlış yapmalarından ötürü onları yıldırımlar çarpmıştı. Sonra onlara onca mucize gelmiş ama yine de o buzağıya sarılmışlardı. Daha sonra onları bu suçlarından dolayı da affetmiş ve Musa'ya apaçık destek vermiştik Muhammed a.s 'dan da kavmi tarafından nubuvvetinin ispatlanması için bir mucize verilmemesine müşriklerin itiraz ettiği ve ondan mucize istedikleri bildirilmektedir.
  Taha 20/133 İnanmayanlar, “Doğru söylediğine dair bize Rabbinden açık bir delil getirse ya!” dediler. Önceki kitaplarda olanların apaçık delili olan Kur’an onlara gelmedi mi?
وَقَالُوا لَوْلَا يَأْتِينَا بِآيَةٍ مِّن رَّبِّهِ أَوَلَمْ تَأْتِهِم بَيِّنَةُ مَا فِي الصُّحُفِ الْأُولَى
Ve kâlû lev lâ ye’tînâ bi âyetin min rabbihî, e ve lem te’tihim beyyinetu mâ fîs suhufil ûlâ.

Ankebut 29/50 Ve: "Ona Rabbinden âyetler mucizeler indirilseydi olmaz mıydı?" dediler. De ki: "Muhakkak ki âyetler mucizeler, ancak Allah’ın katındadır. Ve ben, sadece apaçık bir nezirim uyarıcıyım."
وَقَالُوا لَوْلَا أُنزِلَ عَلَيْهِ آيَاتٌ مِّن رَّبِّهِ قُلْ إِنَّمَا الْآيَاتُ عِندَ اللَّهِ وَإِنَّمَا أَنَا نَذِيرٌ مُّبِينٌ
Ve kâlû lev lâ unzile aleyhi âyâtun min rabbihî, kul innemâl âyâtu indallâh(indallâhi), ve innemâ ene nezîrun mubîn
Şüphesiz,Hz.Rasullulah'ın mucizesi Kur'ân, kendinden öncekini tasdik eden bir kitabtır
Yunus 10 / 37 Bu Kur'ân, Allah'tan başka varlıklar tarafından uydurulabilecek bir kitap değildir. Kur'ân, kendinden öncekini tasdik etmekte ve onu açıklamaktadır. Onda şüphe yoktur; o, alemlerin Rabbindendir.
وَمَا كَانَ هَذَا الْقُرْآنُ أَن يُفْتَرَى مِن دُونِ اللّهِ وَلَكِن تَصْدِيقَ الَّذِي بَيْنَ يَدَيْهِ وَتَفْصِيلَ الْكِتَابِ لاَ رَيْبَ فِيهِ مِن رَّبِّ الْعَالَمِينَ
Ve mâ kâne hâzâl kur'ânu en yufterâ min dûnillâhi ve lâkin tasdîkallezî beyne yedeyhi ve tafsîlel kitâbi lâ raybe fîhi min rabbil âlemîn

Kur'an Hz Nebinin gönderildiği topluma davasında doğru olduğunun delilidir.
 Allah'ın kelamının bir benzerini getirmekte aciz olmak mucize karşı konulamaz, insanı aciz bırakan, 'harika' deliller tüm insanlığa şahit olmuştur.
Yunus 10 / 38 Yoksa: "Bunu kendisi yalan olarak uydurdu" mu diyorlar? De ki: "Bunun benzeri olan bir sûre getirin ve eğer gerçekten doğru sözlüyseniz Allah'tan başka çağırabildiklerinizi çağırın."
أَمْ يَقُولُونَ افْتَرَاهُ قُلْ فَأْتُواْ بِسُورَةٍ مِّثْلِهِ وَادْعُواْ مَنِ اسْتَطَعْتُم مِّن دُونِ اللّهِ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ
Em yekûlûnefterâhu, kul fe'tû bi sûretin mislihî ved'û menisteta'tum min dûnillâhi in kuntum sâdikîn

Hûd,11/ 13 Yoksa “onu Kur’an’ı uydurdu” mu diyorlar? De ki: “Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi Allah’tan başka gücünüzün yettiklerini de yardıma çağırıp, siz de onun gibi uydurma on sûre getirin.”
أَمْ يَقُولُونَ افْتَرَاهُ قُلْ فَأْتُواْ بِعَشْرِ سُوَرٍ مِّثْلِهِ مُفْتَرَيَاتٍ وَادْعُواْ مَنِ اسْتَطَعْتُم مِّن دُونِ اللّهِ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ
Em yekûlûnefterâhu, kul fe'tû bi aşri suverin mislihî mufterayâtin ved'û menisteta'tum min dûnillâhi in kuntum sâdikîn

Hûd,11/ 17 Rabbi katından açık bir delile dayanan kimse, yalnız dünyalık isteyen kimse gibi midir? Kaldı ki, bu delili Rabbinden bir şahit Kur’an ve bir de Kur’an’dan önce bir önder ve bir rahmet olarak indirilmiş olan Mûsâ’nın kitabı var. İşte bunlar Kur’an’a inanırlar. Gruplardan her kim onu inkâr ederse, ateş onun varacağı yerdir. Ondan hiç şüphen olmasın. Şüphesiz o, Rabbin tarafından bildirilmiş gerçektir. Fakat insanların çoğu inanmazlar.
أَفَمَن كَانَ عَلَى بَيِّنَةٍ مِّن رَّبِّهِ وَيَتْلُوهُ شَاهِدٌ مِّنْهُ وَمِن قَبْلِهِ كِتَابُ مُوسَى إَمَامًا وَرَحْمَةً أُوْلَئِكَ يُؤْمِنُونَ بِهِ وَمَن يَكْفُرْ بِهِ مِنَ الأَحْزَابِ فَالنَّارُ مَوْعِدُهُ فَلاَ تَكُ فِي مِرْيَةٍ مِّنْهُ إِنَّهُ الْحَقُّ مِن رَّبِّكَ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يُؤْمِنُونَ
E fe men kâne alâ beyyinetin min rabbihî ve yetlûhu şâhidun minhu ve min kablihî kitâbu mûsâ imâmen ve rahmeh, ulâike yu'minûne bihî, ve men yekfur bihî minel ahzâbi fen nâru mev'ıduhu, fe lâ teku fî miryetin minhu innehul hakku min rabbike ve lâkinne ekseran nâsi lâ yu'minûn

Müşriklerin, mucize talepleri, kendilerinden öncekileri taklit etmekten başka bir şey değildi.

İsra 17/88 De ki: “Eğer ins ve cin bu Kur’ân’ın bir benzerini getirmek için içtima etseler biraraya gelseler; onların bir kısmı, bir kısmına yardımcı olsa bile onun bir benzerini getiremezler.”
قُل لَّئِنِ اجْتَمَعَتِ الإِنسُ وَالْجِنُّ عَلَى أَن يَأْتُواْ بِمِثْلِ هَذَا الْقُرْآنِ لاَ يَأْتُونَ بِمِثْلِهِ وَلَوْ كَانَ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ ظَهِيرً
Kul le inictemeatil insu vel cinnu alâ en ye’tû bi misli hâzâl kur’âni lâ ye’tûne bi mislihî ve lev kâne ba’duhum li ba’dın zahîrâ

Tur süresi 52/ 34 Öyleyse onun gibi bir söz /hadis ayet getirsinler, eğer sözlerinde sadıksalar.
فَلْيَأْتُوا بِحَدِيثٍ مِّثْلِهِ إِن كَانُوا صَادِقِينَ
Felye’tû bi hadîsin mislihî in kânû sâdikîn

Taha 20/133 İnanmayanlar, “Doğru söylediğine dair bize Rabbinden açık bir delil getirse ya!” dediler. Önceki kitaplarda olanların apaçık delili olan Kur’an onlara gelmedi mi?
وَقَالُوا لَوْلَا يَأْتِينَا بِآيَةٍ مِّن رَّبِّهِ أَوَلَمْ تَأْتِهِم بَيِّنَةُ مَا فِي الصُّحُفِ الْأُولَى
Ve kâlû lev lâ ye’tînâ bi âyetin min rabbihî, e ve lem te’tihim beyyinetu mâ fîs suhufil ûlâ.

Yüce Allah Kur'an mucizesini inkar edenler hakikatle yüzleşdiklerinde ne yapacaklarınıda haber vermektedir
Taha 20/134 Ondan önce gerçekten Biz onları, azapla helâk etmiş olsaydık, muhakkak şöyle derlerdi: “Rabbimiz, bize resûl gönderseydin olmaz mıydı? Böylece biz de zelil ve rüsva olmadan önce senin âyetlerine tâbî olsaydık.”
وَلَوْ أَنَّا أَهْلَكْنَاهُم بِعَذَابٍ مِّن قَبْلِهِ لَقَالُوا رَبَّنَا لَوْلَا أَرْسَلْتَ إِلَيْنَا رَسُولًا فَنَتَّبِعَ آيَاتِكَ مِن قَبْلِ أَن نَّذِلَّ وَنَخْزَى
Ve lev ennâ ehleknâhum bi azâbin min kablihî le kâlû rabbenâ lev lâ erselte ileynâ resûlen fe nettebia âyâtike min kabli en nezille ve nahzâ.

Muhammed a.s'dan kavmi tarafından istenen mucizeler.
Yerden pınarlar fışkırtması İsra 17/ 90 Dediler ki: "Bize yerden pınarlar fışkırtmadıkça sana kesinlikle inanmayız."
وَقَالُواْ لَن نُّؤْمِنَ لَكَ حَتَّى تَفْجُرَ لَنَا مِنَ الأَرْضِ يَنبُوعًا
Ve kâlû len nu’mine leke hattâ tefcure lenâ minel ardı yenbûâ 
Irmaklar fışkırtma 

İsra 17/ 91Ya da sana ait hurmalıklardan ve üzümlerden bir bahçe olup aralarından şarıl şarıl akan ırmaklar fışkırtmalısın."
أَوْ تَكُونَ لَكَ جَنَّةٌ مِّن نَّخِيلٍ وَعِنَبٍ فَتُفَجِّرَ الأَنْهَارَ خِلالَهَا تَفْجِيرًا
Ev tekûne leke cennetun min nahîlin ve inebin fe tufecciral enhâra hılâlehâ tefcîrâ

Gökten Parçalar Yağdırması
İsra 17/ 92Yahut, iddia ettiğin gibi, üzerimize gökten parçalar yağdırmalısın veya Allah'ı ve melekleri gözümüzün önüne getirmelisin.»
أَوْ تُسْقِطَ السَّمَاء كَمَا زَعَمْتَ عَلَيْنَا كِسَفًا أَوْ تَأْتِيَ بِاللّهِ وَالْمَلآئِكَةِ قَبِيلاً
Ev tuskıtas semâe kemâ zeamte aleynâ kisefen ev te’tiye billâhi vel melâiketi kabîlâ

Rasullah'ın göğe çıkması
İsra 17/ 93 Yahut altından bir evin olmalı veya gökyüzüne yükselmelisin. Üzerimize bizim okuyabileceğimiz bir kitap indirinceye kadar senin yükselişine de inanmayız." De ki: "Rabbimi yüceltirim; ben, rasul olan bir beşerden başkası mıyım?",
أَوْ يَكُونَ لَكَ بَيْتٌ مِّن زُخْرُفٍ أَوْ تَرْقَى فِي السَّمَاء وَلَن نُّؤْمِنَ لِرُقِيِّكَ حَتَّى تُنَزِّلَ عَلَيْنَا كِتَابًا نَّقْرَؤُهُ قُلْ سُبْحَانَ رَبِّي هَلْ كُنتُ إَلاَّ بَشَرًا رَّسُولاً
Ev yekûne leke beytun min zuhrufin ev terkâ fîs semâi, ve len nu’mine li rukıyyike hattâ tunezzile aleynâ kitâben nakrauhu, kul subhâne rabbî hel kuntu illâ beşeren resûlâ, Hz. Muhammed a.s rasulluğunu ilan ettikten sonra  mu'cizelerin isteklerine sonra Kur'an'ın bunu nasıl karşıladığını okuyalım.
Taha 20/133 İnanmayanlar, “Doğru söylediğine dair bize Rabbinden açık bir delil getirse ya!” dediler. Önceki kitaplarda olanların apaçık delili olan Kur’an onlara gelmedi mi?
وَقَالُوا لَوْلَا يَأْتِينَا بِآيَةٍ مِّن رَّبِّهِ أَوَلَمْ تَأْتِهِم بَيِّنَةُ مَا فِي الصُّحُفِ الْأُولَى
Ve kâlû lev lâ ye’tînâ bi âyetin min rabbihî, e ve lem te’tihim beyyinetu mâ fîs suhufil ûlâ

 O, daima kendisinin bir insan olduğunu hatırlatılmıştır Yunus10/20 Rabbinden bir mûcize indirilmeli değil mi?” diyorlar. De ki: “Gayb ancak Allah'a aittir. Bekleyiniz, ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim.”
وَيَقُولُونَ لَوْلاَ أُنزِلَ عَلَيْهِ آيَةٌ مِّن رَّبِّهِ فَقُلْ إِنَّمَا الْغَيْبُ لِلّهِ فَانْتَظِرُواْ إِنِّي مَعَكُم مِّنَ الْمُنتَظِرِينَ
Ve yekûlûne lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbihi, fe kul innemâl gaybu lillâhi fentezirû, innî meakum minel muntazirîn
Hz Muhammed a.s kabul etmeme nedenleri İnkârda diretenler, bütün bu taleplerinin ancak bir melek tarafından gerçekleştirilebileceğini düşündükleri için, aralarından seçilip görevlendirilmiş 

Melek Elçi istedikleri için
  Hud 11/12 Onların: 'Ona bir hazine indirilmeli veya beraberinde bir melek gelmeli değil miydi?' demelerinden dolayı göğsün daralabilir ve sana vahyedilenin bir kısmını belki bırakabilirsin. Sen sadece bir uyarıcısın. Allah ise her şeye vekildir.
فَلَعَلَّكَ تَارِكٌ بَعْضَ مَا يُوحَى إِلَيْكَ وَضَآئِقٌ بِهِ صَدْرُكَ أَن يَقُولُواْ لَوْلاَ أُنزِلَ عَلَيْهِ كَنزٌ أَوْ جَاء مَعَهُ مَلَكٌ إِنَّمَا أَنتَ نَذِيرٌ وَاللّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ وَكِيلٌ
Fe lealleke târikun ba'da mâ yûhâ ileyke ve dâikun bihî sadruke en yekûlû lev lâ unzile aleyhi kenzun ev câe meahu melek, innemâ ente nezîr, vallâhu alâ kulli şey'in vekîl

Hicr 15/8 Biz, melekleri ancak hak ve hikmete uygun olarak indiririz. o vakit de mühlet vermeyiz, göz açtırmayız kâfirlere.
مَا نُنَزِّلُ الْمَلائِكَةَ إِلاَّ بِالحَقِّ وَمَا كَانُواْ إِذًا مُّنظَرِينَ
Mâ nunezzilul melâikete illâ bil hakkı ve mâ kânû izen munzarîn,

Hicr 15/14 Onlara gökten bir kapı açsak da melekler, o kapıdan inip çıksalar.
وَلَوْ فَتَحْنَا عَلَيْهِم بَابًا مِّنَ السَّمَاء فَظَلُّواْ فِيهِ يَعْرُجُونَ
Ve lev fetahnâ aleyhim bâben mines semâi fe zallû fîhi ya’rucûn

İstedikleri olsa da yine inkar edecekler Hicr 15/15 Bu seferde Mutlaka: 'Bizim gözlerimiz döndürüldü. Bizim gözlerimiz boyandı; hayır biz büyülendik" derlerdi.
لَقَالُواْ إِنَّمَا سُكِّرَتْ أَبْصَارُنَا بَلْ نَحْنُ قَوْمٌ مَّسْحُورُونَ
Le kâlû innemâ sukkiret ebsârunâ bel nahnu kavmun meshûrûn İnkarcıların bu samimiyetsizliklerini ifade eden açıklamalar
Enam 6/7 Sana kağıt üzerinde yazılı halde bir kitap indirseydik ve ona elleriyle dokunsalardı yine de inkar edenler: 'Bu apaçık bir sihirdir' derlerdi.
وَلَوْ نَزَّلْنَا عَلَيْكَ كِتَابًا فِي قِرْطَاسٍ فَلَمَسُوهُ بِأَيْدِيهِمْ لَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُواْ إِنْ هَذَا إِلاَّ سِحْرٌ مُّبِينٌ
Ve lev nezzelnâ aleyke kitâben fî kırtâsin fe le mesûhu bi eydîhim le kâlellezîne keferû in hâzâ illâ sihrun mubîn Enam 6/109 Ve eğer onlara bir âyet mucize gelirse, ona mutlaka inanacaklarına dair, Allah’a en kuvvetli yeminleri ile yemin ettiler. “Muhakkak ki; âyetler mucizeler ancak Allah’ın katındadır de. Ve âyet geldiği zaman onların inanmayacaklarının farkında değilsiniz
وَأَقْسَمُواْ بِاللّهِ جَهْدَ أَيْمَانِهِمْ لَئِن جَاءتْهُمْ آيَةٌ لَّيُؤْمِنُنَّ بِهَا قُلْ إِنَّمَا الآيَاتُ عِندَ اللّهِ وَمَا يُشْعِرُكُمْ أَنَّهَا إِذَا جَاءتْ لاَ يُؤْمِنُونَ
Ve aksemû billâhi cehde eymânihim le in câethum âyetun le yu’minunne bihâ, kul innemâl âyâtu indallâhi ve mâ yuş’irukum ennehâ izâ câet lâ yu’minûn

Kuran’da 20 kadar ayette Hz. Muhammed’e hissi mucize verilmediği açık ve net bir şekilde belirtilmiştir
 Kur'an'da zikredilen bu ayetler hakkı kabul etmeyenlerin bu isteklerin reddedilmesidir.

Bakara 2/118 Bilmeyenler dediler ki: Allah bizimle konuşmalı ya da bize bir âyet /mucize gelmeli değil miydi? Onlardan öncekiler de işte tıpkı onların dediklerini demişlerdi. Kalpleri/ akılları nasıl da birbirine benzedi? Gerçekleri iyice bilmek isteyenlere âyetleri apaçık gösterdik.
وَقَالَ الَّذِينَ لاَ يَعْلَمُونَ لَوْلاَ يُكَلِّمُنَا اللّهُ أَوْ تَأْتِينَا آيَةٌ كَذَلِكَ قَالَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِم مِّثْلَ قَوْلِهِمْ تَشَابَهَتْ قُلُوبُهُمْ قَدْ بَيَّنَّا الآيَاتِ لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ
Ve kâlellezîne lâ ya’lemûne lev lâ yukellimunâllâhu ev te’tînâ âyeh(âyetun), kezâlike kâlellezîne min kablihim misle kavlihim, teşâbehet kulûbuhum, kad beyyennal âyâti li kavmin yûkınûn
Rad 13/ 7 İnkâr edenler, “Ona Rabbinden bir mucize indirilseydi ya!” diyorlar. Sen ancak bir uyarıcısın. Her kavim için de bir yol gösteren vardır.
وَيَقُولُ الَّذِينَ كَفَرُواْ لَوْلآ أُنزِلَ عَلَيْهِ آيَةٌ مِّن رَّبِّهِ إِنَّمَا أَنتَ مُنذِرٌ وَلِكُلِّ قَوْمٍ هَادٍ
Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbihî, innemâ ente munzirun ve li kulli kavmin hâd

Allah verdiği sözden caymaz.
Rad 13/ 31 Eğer, Kur'ân ile dağlar yürütülmüş veya yeryüzü parçalanmış yahut ölüler konuşturulmuş olsaydı, kâfirler yine inanmazlardı. Halbuki bütün işler Allah'a aittir. İnananlar hâlâ anlamadılar mı; Allah dilerse, bütün insanları yola getirebilirdi. Allah'ın sözü yerine gelene kadar, yaptıklarından ötürü, inkâr edenlerin ya başlarına yahut evlerinin yakınına düşecek bir vurucu felâketin gelmesi kaçınılmazdır. Doğrusu, Allah verdiği sözden caymaz.
أَفَلَمْ يَيْأَسِ الَّذِينَ آمَنُواْ أَن لَّوْ يَشَاء اللّهُ لَهَدَى النَّاسَ جَمِيعًا وَلاَ يَزَالُ الَّذِينَ كَفَرُواْ تُصِيبُهُم بِمَا صَنَعُواْ قَارِعَةٌ أَوْ تَحُلُّ قَرِيبًا مِّن دَارِهِمْ حَتَّى يَأْتِيَ وَعْدُ اللّهِ إِنَّ اللّهَ لاَ يُخْلِفُ الْمِيعَادَ
Ve lev enne kur’ânen suyyirat bihil cibâlu ev kuttıat bihil ardu ev kullime bihil mevtâ, bel lillâhil emru cemîâ(cemîan), e fe lem yey’esillezîne âmenû en lev yeşâullâhu le hedân nâse cemîâ(cemîan),ve lâ yezâlullezîne keferû tusîbuhum bi mâ sanaû kâriatun ev tehullu karîben min dârihim hattâ ye’tiye va’dullâh(va’dullâhi), innallâhe lâ yuhliful mîâd Yüce Allah İnkarcıların ayetleri görmezlikten gelmelerine kızıp kendine hakim olamayıp sana verdiğimiz uyarmak ve öğretmek görevin dışında istek ve zorlamalarda bulunma”
  Enam 6/35 Eğer onların yüz çevirmeleri sana ağır geldiyse; bir delik açıp yerin dibine inerek, yahut bir merdiven kurup göğe çıkarak onlara bir mucize getirmeye gücün yetiyorsa durma, yap! Eğer Allah dileseydi, elbette onları hidayet üzere toplardı. O hâlde, sakın cahillerden olma.
وَإِن كَانَ كَبُرَ عَلَيْكَ إِعْرَاضُهُمْ فَإِنِ اسْتَطَعْتَ أَن تَبْتَغِيَ نَفَقًا فِي الأَرْضِ أَوْ سُلَّمًا فِي السَّمَاء فَتَأْتِيَهُم بِآيَةٍ وَلَوْ شَاء اللّهُ لَجَمَعَهُمْ عَلَى الْهُدَى فَلاَ تَكُونَنَّ مِنَ الْجَاهِلِينَ
Ve in kâne kebure aleyke i’râduhum fe inisteta’te en tebtegıye nefekan fîl ardı ev sullemen fîs semâi fe te’tiyehum bi âyetin, ve lev şâallâhu le cemeahum alâl hudâ fe lâ tekûnenne minel câhilîn

Yüce Allah azgın toplumlara iman etmelerine neden olacak pek çok mu'cizeler vermiş.Ama insan acelecidir
İsra 17/15 Kim doğru yolu bulursa, o doğru yolu ancak kendisi için bulmuş olur. Kim de sapıklık ederse o da yalınız kendi aleyhine sapmış olur. Hiç bir günahkâr başkasının günâh yükünü yüklenmez. Biz bir resul gönderinceye kadar hiç bir kimseye ve kavme azâb ediciler değiliz.
مَّنِ اهْتَدَى فَإِنَّمَا يَهْتَدي لِنَفْسِهِ وَمَن ضَلَّ فَإِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيْهَا وَلاَ تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ أُخْرَى وَمَا كُنَّا مُعَذِّبِينَ حَتَّى نَبْعَثَ رَسُولاً
Menihtedâ fe innemâ yehtedî li nefsihî, ve men dalle fe innemâ yadıllu aleyhâ, ve lâ teziru vâziratun vizra uhrâ, ve mâ kunnâ muazzibîne hattâ neb’ase resûlâ
Hiç bir Resul, kendi arzusuna göre mu' cize ortaya koyamaz,koymamıştır Çünkü ,resul olmakla beraber O bir beşerdir. Beşer olması sebebiyle gücünün sınırlarını aşması, beşer sıfatını aşması mümkün değildir. Peygamber, kendisine verilen mucize konusunu sadece Kur' an 'la sınırlandırmıştır.Tek yaratan var eden yalnız Allah'tır .Yarattığı nizamı değiştirebilecek yalnızca O' dur.

Allah her şeye gücü yeter. şüphesiz mucize indirmeye kadirdir.
Enam 6/37 Dediler ki: “Ona Rabbinden bir mucize indirilseydi ya!” De ki: “Şüphesiz, Allah bir mucize indirmeye kadirdir.
وَقَالُواْ لَوْلاَ نُزِّلَ عَلَيْهِ آيَةٌ مِّن رَّبِّهِ قُلْ إِنَّ اللّهَ قَادِرٌ عَلَى أَن يُنَزِّلٍ آيَةً وَلَكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لاَ يَعْلَمُونَ
Ve kâlû lev lâ nuzzile aleyhi âyetun min rabbihî, kul innallâhe kâdirun alâ en yunezzile âyeten ve lâkinne ekserehum lâ ya’lemûn(ya’lemûne).
Enam 6/ 14 De ki: Ben Allah'tan başka bir dost mu edinirim? Gökleri ve yeri yoktan var eden O'dur. Ve O yedirir, ama yedirilmez. De ki: Doğrusu ben, müslüman olanların ilki olmakla emrolundum. Sakın müşriklerden olma.
قُلْ أَغَيْرَ اللّهِ أَتَّخِذُ وَلِيًّا فَاطِرِ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَهُوَ يُطْعِمُ وَلاَ يُطْعَمُ قُلْ إِنِّيَ أُمِرْتُ أَنْ أَكُونَ أَوَّلَ مَنْ أَسْلَمَ وَلاَ تَكُونَنَّ مِنَ الْمُشْرِكَينَ
Kul e gayrallâhi ettehızu veliyyen fâtırıs semâvâti vel ardı ve huve yut’ımu ve lâ yut’am kul innî umirtu en ekûne evvele men esleme ve lâ tekûnenne minel muşrikîn

Nisa 4/153 Kitap ehli senden, kendilerine gökten bir kitap indirmeni istiyorlar. Oysa Hz. Musa’dan, bundan daha da büyüğünü istemişler, “O halde, bize Allah’ı açıkça göster.” demişlerdi. Bunun üzerine, zulümlerinden dolayı onları yıldırım helâk etti . Ardından kendilerine belgeler açık mucizeler geldikten sonra da buzağıyı ilâh edindiler. Buna rağmen, onları bundan affettik ve Hz. Musa’ya “apaçık sultan /güç ve delil verdik.
يَسْأَلُكَ أَهْلُ الْكِتَابِ أَن تُنَزِّلَ عَلَيْهِمْ كِتَابًا مِّنَ السَّمَاء فَقَدْ سَأَلُواْ مُوسَى أَكْبَرَ مِن ذَلِكَ فَقَالُواْ أَرِنَا اللّهِ جَهْرَةً فَأَخَذَتْهُمُ الصَّاعِقَةُ بِظُلْمِهِمْ ثُمَّ اتَّخَذُواْ الْعِجْلَ مِن بَعْدِ مَا جَاءتْهُمُ الْبَيِّنَاتُ فَعَفَوْنَا عَن ذَلِكَ وَآتَيْنَا مُوسَى سُلْطَانًا مُّبِينًا
Yes’eluke ehlul kitâbi en tunezzile aleyhim kitâben mines semâi fe kad seelû mûsâ ekbera min zâlike fe kâlû erinâllâhe cehraten fe ehazethumus sâikatu bi zulmihim, summettehazûl ıcle min ba’di mâ câethumul beyyinâtu fe afevnâ an zâlik ve âteynâ mûsâ sultânen mubînâ
Allah'ın elçilerinin çağrısına niçin cevap veremezler Aklen kabul ettikleri halde, kalben hakikatlere karşı onların ölü hükmünde olduklarına işaret ediliyor. Ne bilinçleri var,ne de işitebilecek durumdalar.
algılayamazlar, Rasullullahın Allaha olan çağrısına icabet edemezler., Enam 6/36 Ancak işitebilenler çağrıya karşılık verebilirler. Kalben ölülere gelince onları Allah diriltebilir, sonra hepsi O'nun huzuruna çıkarılırlar.
إِنَّمَا يَسْتَجِيبُ الَّذِينَ يَسْمَعُونَ وَالْمَوْتَى يَبْعَثُهُمُ اللّهُ ثُمَّ إِلَيْهِ يُرْجَعُونَ
İnnemâ yestecîbullezîne yesmeûn(yesmeûne), vel mevtâ yeb’asuhumullâhu summe ileyhi yurceûn

Kur' an Rasullerin kıssalarını ve gönderildikleri toplum ile ilgili mucizelerde yalanmıştı
Hûd,11/ 27 Kavminin inkâr eden ileri gelenleri, “Biz, senin ancak bizim gibi bir insan olduğunu görüyoruz. İlk bakışta sana uyanların da ancak en aşağılıklarımızdan ibaret olduğunu görüyoruz. Sizin bize karşı herhangi bir üstünlüğünüzü de görmüyoruz. Aksine sizin yalancı kimseler olduğunuzu sanıyoruz” dediler.
أَرَاذِلُنَا بَادِيَ الرَّأْيِ وَمَا نَرَى لَكُمْ عَلَيْنَا مِن فَضْلٍ بَلْ نَظُنُّكُمْ كَاذِبِينَ
Fe kâlel meleullezîne keferû min kavmihî mâ nerâke illâ beşeren mislenâ ve mâ nerâkettebeake illâllezîne hum erâzilunâ bâdiyer re’yi, ve mâ nerâ lekum aleynâ min fadlin bel nezunnukum kâzibîn Kamer 54/9 Kendilerinden önce Nuh kavmi de yalanlamıştı; böylece kulumuz Nuh'u yalanladılar ve: "Delidir" dediler. O 'baskı altına alınıp engellenmişti.'
كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ فَكَذَّبُوا عَبْدَنَا وَقَالُوا مَجْنُونٌ وَازْدُجِرَ
Kezzebet kablehum kavmu nûhın fe kezzebu abdenâ ve kâlû mecnûnun vezducir
Kamer 54/10 Bunun üzerine o da: 'Ben yenik düştüm, yardım et!' diye Rabbine dua etti.
فَدَعَا رَبَّهُ أَنِّي مَغْلُوبٌ فَانتَصِرْ
Fe deâ rabbehû ennî maglûbun fentasır.
Kamer 54/ 23 Semud kavmi de uyarıları yalanladı.
كَذَّبَتْ ثَمُودُ بِالنُّذُرِ
Kezzebet semûdu bin nuzuri.

Kehf 18/ 54 Andolsun, biz bu Kur’an’da insanlar için her türlü misali değişik şekillerde açıkladık. Fakat insan tartışmaya her şeyden daha çok düşkündür.
وَلَقَدْ صَرَّفْنَا فِي هَذَا الْقُرْآنِ لِلنَّاسِ مِن كُلِّ مَثَلٍ وَكَانَ الْإِنسَانُ أَكْثَرَ شَيْءٍ جَدَلًا
Ve lekad sarrafnâ fî hâzâl kur'âni lin nâsi min kulli meselin, ve kânel insânu eksere şey'in cedel

Rum 30/47 Andolsun, biz senden önce kendi kavimlerine elçiler gönderdik de onlara apaçık belgeler getirdiler; böylece biz de suçlu günahkarlardan intikam aldık. İman edenlere yardım etmek ise, bizim üzerimizde bir haktır.
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ رُسُلًا إِلَى قَوْمِهِمْ فَجَاؤُوهُم بِالْبَيِّنَاتِ فَانتَقَمْنَا مِنَ الَّذِينَ أَجْرَمُوا وَكَانَ حَقًّا عَلَيْنَا نَصْرُ الْمُؤْمِنِينَ
Ve lekad erselnâ min kablike rusulen ilâ kavmihim fe câûhum bil beyyinâti fentekamnâ minellezîne ecramû, ve kâne hakkan aleynâ nasrul mu’minîn

Allah Rasulü’nden mucizevi bir belge göstermesini isteyenler, İsra 59’da kesin bir dille reddedilirler.
Buna gerekçe olarak da, öncekilerin mucizevi belge geldikten sonra da inkârlarında ısrar etmeleri gösterilir.
İsra 17/ 59 Seni mucizelerle göndermemizi engelleyen tek şey, öncekilerin onlar karşısında yalana sarılmalarıdır. Semûd’a, gerçeği gösteren belge olarak bir dişi deve vermiştik ama ona yanlış iş yapmışlardı. Biz mucizeleri sadece korkutmak için göndeririz
وَمَا مَنَعَنَا أَن نُّرْسِلَ بِالآيَاتِ إِلاَّ أَن كَذَّبَ بِهَا الأَوَّلُونَ وَآتَيْنَا ثَمُودَ النَّاقَةَ مُبْصِرَةً فَظَلَمُواْ بِهَا وَمَا نُرْسِلُ بِالآيَاتِ إِلاَّ تَخْوِيفًا
Ve mâ meneanâ en nursile bil âyâti illâ en kezzebe bihâl evvelûn(evvelûne), ve âteynâ semûden nâkate mubsıraten fe zalemû bihâ, ve mâ nursilu bil âyâti illâ tahvîfâ
Kur’an’da ifade edilen pek çok mucize talebi  olmuştur. 

 Mucizevi belge isteyenler azarlanır: Onların bu anlayışına Allah'ın cevabı ;

Ankebut 29/51Onlara okunmakta olan Kitab’ı, sana nasıl indirdiğimiz kendilerine kâfi gelmedi mi? Muhakkak ki mü’min olan bir kavim için bunda elbette bir rahmet ve öğüt zikir vardır
أَوَلَمْ يَكْفِهِمْ أَنَّا أَنزَلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ يُتْلَى عَلَيْهِمْ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَرَحْمَةً وَذِكْرَى لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ
E ve lem yekfihim ennâ enzelnâ aleykel kitâbe yutlâ aleyhim, inne fî zâlike le rahmeten ve zikrâ li kavmin yu’minûn
Bu ayetlerin nüzulüne sebep Mekkeli müşriklerin isteklerinden başka bir şey değildi. Mekkeli müşriklerin 

Neden Muhammed a.s  mucize göstermesi gerektiğini düşündüler
Konu ile ilgili Rivayet şöyledir: İbn Abbas'ın naklettiğine göre, Kureyşliler, Yahudilere gelerek, Musa size mucize olarak ne getirdi?" dediler. Onlar, Asasını ve bembeyaz görünenel yed-i beyza mucizesini. dediler. Sonra Hıristiyanlara gelerek, İsa'nın mucizeleri nasıldı?dediler. Onlar da, Körü ve alacalıyı iyileştirir, ölüleri diriltirdi. diye cevap verdiler. Sonra Hz. Peygamber'e sav geldiler ve dediler ki, Rabbine dua et de Safa tepesini bizim için altın haline getirsin. Hz. Peygamber de Allah'a dua edince bu Aliimran 190 ayeti nazil olmuştur ve onlara, 'Bu ayetleri düşünsünler! dediği nakledilmiştir. MK1 2322 Taberani, el-Mu'cemü'l-hebir, XII, 10
Ayet luğatte gösterge, belge, delil, işaret, alamet” anlamına gelir. Açılımı “ilahi kudret delili ve belgesi” demektir. Kur’an’da yüzlerce yerde gelen ayet terimi, ya tabiat Kur’an’ının yer, gök, ay, güneş, insan, hayvan, bitki gibi unsurları, ya da vahiy Kur’an’ının birimleri için kullanılır. Kur’an’da âyet teriminin kullanımı birkaç istisna dışında tabiat yasalarına tabi unsurlara dairdir. 

İşte ilahi kudret delili ve belgesi Mucizeler 
  Al-i İmran,3/190 Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde selim akıl sahipleri için elbette ibretler vardır.
إِنَّ فِي خَلْقِ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَاخْتِلاَفِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ لآيَاتٍ لِّأُوْلِي الألْبَابِ
İnne fî halkıs semâvâti vel ardı vahtilâfil leyli ven nehâri le âyâtin li ulîl elbâb

Ali imran 3/191 Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah'ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. Ve derler ki: "Rabbimiz, sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateşin azabından koru.
الَّذِينَ يَذْكُرُونَ اللّهَ قِيَامًا وَقُعُودًا وَعَلَىَ جُنُوبِهِمْ وَيَتَفَكَّرُونَ فِي خَلْقِ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ رَبَّنَا مَا خَلَقْتَ هَذا بَاطِلاً سُبْحَانَكَ فَقِنَا عَذَابَ النَّارِ ﴿١٩١﴾
Ellezine yezkürunellahe kıyamev ve kuudev ve ala cünubihim ve yetefekkerune fı halkıs semavati vel ard* rabbena ma halakte haza batıla* sübhaneke fekına azaben nar Yüce Allah insanın fıtratında ve dışındaki hadiseler kainatta bitmez tükenmez mucizeler vardır.Kur'an'a göre, insanın görerek hakkında tefekkürde bulunarak imana gitmesini sağlayan da cevresindeki ayetlerdir.
Yüce ALLAH İnsanlığa gönderilen rüzgar, yağmur ayetleri gibi ,kitabın ayetleri gibi işitsel ayetler, görsel ayetler getirdiler, Kur' an bütün bunları ayet-mucize-delil olarak nitelendiriyor.. 

Âyât ile bizatihi tabiatın kastedildiği yeterince açık değil mi?
Yusuf 12/105Göklerde ve yerde nice deliller vardır ki, onlar bu delillerden yüzlerini çevirip geçerler.
وَكَأَيِّن مِّن آيَةٍ فِي السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ يَمُرُّونَ عَلَيْهَا وَهُمْ عَنْهَا مُعْرِضُونَ
Ve keeyyin min âyetin fîs semâvâti vel ardı yemurrûne aleyhâ ve hum anhâ mu’ridûn

Casiye 45/3Şüphesiz, göklerde ve yerde, inananlar için Allah’ın varlığını ve birliğini gösteren nice deliller vardır.
إِنَّ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ لَآيَاتٍ لِّلْمُؤْمِنِينَ
İnne fîs semâvâti vel ardı le âyâtin lil mu’minîn

Yasin 36 / 33 Ölü toprak onlar için bir âyettir. Biz onu dirilttik ve ondan taneler çıkardık. Böylece ondan yerler.
وَآيَةٌ لَّهُمُ الْأَرْضُ الْمَيْتَةُ أَحْيَيْنَاهَا وَأَخْرَجْنَا مِنْهَا حَبًّا فَمِنْهُ يَأْكُلُونَ
Ve âyetun lehumul ardul meytetu, ahyeynâhâ ve ahracnâ minhâ habben fe minhu ye’kulûn Yasin 36 / 34 Biz orada hurmalıklardan, üzüm bağlarından nice bostanlar yapdık. İçlerinde pınarlardan nicesini fışkırtdık,
وَجَعَلْنَا فِيهَا جَنَّاتٍ مِن نَّخِيلٍ وَأَعْنَابٍ وَفَجَّرْنَا فِيهَا مِنْ الْعُيُونِ
Ve cealnâ fîhâ cennâtin min nahîlin ve a’nâbin ve feccernâ fîhâ minel uyûn

Fatır 35/ 27 Allah'ın gökyüzünden su indirdiğini görmedin mi? Böylece biz onunla, renkleri değişik olan meyveler çıkardık. Dağlardan da beyaz, kırmızı, renkleri değişik ve siyah yollar.
أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ أَنزَلَ مِنَ السَّمَاء مَاء فَأَخْرَجْنَا بِهِ ثَمَرَاتٍ مُّخْتَلِفًا أَلْوَانُهَا وَمِنَ الْجِبَالِ جُدَدٌ بِيضٌ وَحُمْرٌ مُّخْتَلِفٌ أَلْوَانُهَا وَغَرَابِيبُ سُودٌ
E lem tera ennallâhe enzele mines semâi mâen, fe ahracnâ bihî semerâtin muhtelifen elvânuhâ, ve minel cibâli cudedun bîdun ve humrun muhtelifun elvânuhâ ve garâbîbu sûd

Yunus 10 / 6Şüphesiz gece ve gündüzün ard arda değişmesinde, Allah’ın göklerde ve yeryüzünde yarattığı şeylerde, Allah’a karşı gelmekten sakınan bir toplum için pek çok deliller vardır.
إِنَّ فِي اخْتِلاَفِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَمَا خَلَقَ اللّهُ فِي السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ لآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَتَّقُونَ
İnne fîhtilâfil leyli ven nehâri ve mâ halakallâhu fîs semâvâti vel ardı le âyâtin li kavmin yettekûn

Yasin 36 / 35 Onun ürünlerinden (meyvelerinden) ve elleriyle yaptıklarından yesinler diye. Hâlâ şükretmezler mi?
لِيَأْكُلُوا مِن ثَمَرِهِ وَمَا عَمِلَتْهُ أَيْدِيهِمْ أَفَلَا يَشْكُرُونَ
Li ye’kulû min semerihî ve mâ âmilethu eydîhim, e fe lâ yeşkurûn

Yasin 36 / 36Yerin bitirdiklerinden, kendi nefislerinden ve daha bilmedikleri nice şeylerden bütün çiftleri yaratan (Allah çok) yücedir.
سُبْحَانَ الَّذِي خَلَقَ الْأَزْوَاجَ كُلَّهَا مِمَّا تُنبِتُ الْأَرْضُ وَمِنْ أَنفُسِهِمْ وَمِمَّا لَا يَعْلَمُونَ
Sübhanellezi halekal ezvace külleha mimma tümbitül erdu ve min enfüsihim ve mimma la ya´lemun

Tüm Muhattablarını Kıyamete Kadar Hidayete Eriştilmesi
Yüce ALLAH Kuran'da İnsanı yaratıp dünya ve ahiret için hidayet yoluna kurtuluşa kalvuzluk etmesini bunları ayet-mucize-delil olarak nitelendiriyor.

Rum 30/20 Sizi topraktan yaratması, O’nun varlığının ve kudretinin delillerindendir. Sonra bir de gördünüz ki siz beşer olmuş çoğalıp yayılıyorsunuz.
﴾٢٠﴿وَمِنْ آيَاتِهِ أَنْ خَلَقَكُم مِّن تُرَابٍ ثُمَّ إِذَا أَنتُم بَشَرٌ تَنتَشِرُونَ
Ve min âyâtihî en halakakum min turâbin summe izâ entum beşerun tenteşirûn

İnsân 76/2Şüphesiz biz insanı, karmaşık olan bir damla sudan yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı onu işiten ve gören yaptık
إِنَّا خَلَقْنَا الْإِنسَانَ مِن نُّطْفَةٍ أَمْشَاجٍ نَّبْتَلِيهِ فَجَعَلْنَاهُ سَمِيعًا بَصِيرًا
İnna halaknel´insane min nutfetin emşacin nebteliyhi fece´alnahu semiy´an basiyra.

Yarattığı insana iki yol göstermesi ayetlerdir
İnsan 76/3 Şüphesiz biz ona doğru yolu gösterdik. İster şükredici olsun ister nankör.
إِنَّا هَدَيْنَاهُ السَّبِيلَ إِمَّا شَاكِرًا وَإِمَّا كَفُورًا
İnnâ hedeynâhus sebîle immâ şâkiran ve immâ kefûran. Mükafat ve cezanın adil olması için başka türlü yollarla değil de insanların kendi iradeleri ile seçim yapmaları
  İsra 17/15 Kim doğru yolu bulursa, o doğru yolu ancak kendisi için bulmuş olur. Kim de sapıklık ederse o da yalınız kendi aleyhine sapmış olur. Hiç bir günahkâr başkasının günâh yükünü yüklenmez. Biz bir resul gönderinceye kadar hiç bir kimseye ve kavme azâb ediciler değiliz.
مَّنِ اهْتَدَى فَإِنَّمَا يَهْتَدي لِنَفْسِهِ وَمَن ضَلَّ فَإِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيْهَا وَلاَ تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ أُخْرَى وَمَا كُنَّا مُعَذِّبِينَ حَتَّى نَبْعَثَ رَسُولاً
Menihtedâ fe innemâ yehtedî li nefsihî, ve men dalle fe innemâ yadıllu aleyhâ, ve lâ teziru vâziratun vizra uhrâ, ve mâ kunnâ muazzibîne hattâ neb’ase resûlâ

Kuran'ın tanıttığı elçilerin misyonu  
Fatır 35/ 24 Şüphesiz biz, seni müjdeleyici ve uyarıcı olarak hak ile gönderdik. Hiçbir ümmet yoktur ki, aralarında bir uyarıcı gelip geçmiş olmasın.
إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ بِالْحَقِّ بَشِيرًا وَنَذِيرًا وَإِن مِّنْ أُمَّةٍ إِلَّا خلَا فِيهَا نَذِيرٌ
İnnâ erselnâke bil hakkı beşîran ve nezîrâ, ve in min ummetin illâ halâ fîhâ nezîr

Mucizeler karşısında yalanlayan inkâr edenlerin sonu ile Kuran mucizesini yalanlarınlarla önceki mucizeleri yalanlayan  arasında fark yoktur
Nahl, 16/ 36Andolsun ki biz, “Allah'a kulluk ediniz ve tâğûttan sakınınız!” diye her ümmete bir peygamber gönderdik. Allah onlardan bir kısmını doğru yola iletti. Onlardan bir kısmı da sapıklığı hak ettiler. Yeryüzünde geziniz de görünüz, inkâr edenlerin sonu nasıl olmuştur
وَلَقَدْ بَعَثْنَا فِي كُلِّ أُمَّةٍ رَّسُولاً أَنِ اعْبُدُواْ اللّهَ وَاجْتَنِبُواْ الطَّاغُوتَ فَمِنْهُم مَّنْ هَدَى اللّهُ وَمِنْهُم مَّنْ حَقَّتْ عَلَيْهِ الضَّلالَةُ فَسِيرُواْ فِي الأَرْضِ فَانظُرُواْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبِينَ
Ve lekad beasnâ fî kulli ummetin resûlen eni’budûllâhe vectenibût tâgût(tâgûte), fe minhum men hedallâhu ve minhum men hakkat aleyhid dalâletu, fe sîrû fîl ardı fanzurû keyfe kâne âkıbetul mukezzibîn

Allah elçileri diğer insanlardan farklı bir bünyeye sahip değildir.
Furkan 25/7 Dediler: "Bu elçiye ne oluyor ki yemek yiyor, çarşılarda geziyor? Ona kendisiyle beraber uyarıcı olacak bir melek indirilmeli değil mi?"
وَقَالُوا مَالِ هَذَا الرَّسُولِ يَأْكُلُ الطَّعَامَ وَيَمْشِي فِي الْأَسْوَاقِ لَوْلَا أُنزِلَ إِلَيْهِ مَلَكٌ فَيَكُونَ مَعَهُ نَذِيرًا
Ve kâlû mâli hâzâr resûli ye’kulit taâme ve yemşî fîl esvâk(esvâkı), lev lâ unzile ileyhi melekun fe yekûne meahu nezîrâ

Müminun 23/ 33 Kendi kavminden, inkâr edip ahirete kavuşmayı yalanlayan ve kendilerine, dünya hayatında refah verdiğimiz önde gelenler dedi ki: "Bu, sizin benzeriniz olan bir beşerden başkası değildir, kendisi de sizin yediklerinizden yemekte ve içtiklerinizden içmektedir."
وَقَالَ الْمَلَأُ مِن قَوْمِهِ الَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِلِقَاء الْآخِرَةِ وَأَتْرَفْنَاهُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا مَا هَذَا إِلَّا بَشَرٌ مِّثْلُكُمْ يَأْكُلُ مِمَّا تَأْكُلُونَ مِنْهُ وَيَشْرَبُ مِمَّا تَشْرَبُونَ
Ve kalel meleü min kavmihillezine keferu ve kezzebu bi likail ahırati ve etrafnahüm fil hayatid dünya ma haza illa beşerum mislüküm ye´külü mimma te´külune minhü ve yeşrabü mimma teşrabun

Kuranın bütününde sürekli elçilerin beşerlik vasıfları anılır
Fussilet 41/6. De ki: Ben de ancak sizin gibi bir insanım. Bana ilahınızın bir tek İlah olduğu vahy olunuyor. Artık O'na yönelin, O'ndan mağfiret dileyin. Ortak koşanların vay haline!
قُلْ إِنَّمَا أَنَا بَشَرٌ مِّثْلُكُمْ يُوحَى إِلَيَّ أَنَّمَا إِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ فَاسْتَقِيمُوا إِلَيْهِ وَاسْتَغْفِرُوهُ وَوَيْلٌ لِّلْمُشْرِكِينَ
Kul innemâ ene beşerun mislukum yûhâ ileyye ennemâ ilâhukum ilâhun vâhidun festekîmû ileyhi vestagfirûhu, ve veylun lil muşrikîn 1. Mucizey Bazıları ibret, bazıları imtihandır. 2. Örneklerin geçtiği ayetler içine, muhatabın uçtu-kaçtılı efsaneler üretmemesi için özenle hassas ibareler yerleştirilir. 3. Mucizelerin amacı muhataba şaşkınlıktan parmak ısırtmak değil, doğru yola rehberlik olduğu,anlaması içindir.

 Allah'ın nebisinin Mucizesi Kuran olmasının nedeni Kur'an-ı Kerim ,Düşünebilmeleri ,Akıllarını işletebilmesi,Kör gözlerin görmesini,Sağır kulakların duymasını,Dilsizlerin dilinin bağının çözülmesi, dengeye gelebilmesi, önündeki engellerin kaldırılması, Teslimiyetin ne olduğunu anlayabilmeleri içindir.Muhammed Kendisinden sonra peygamber gelmeyecek son Nebi'dir.
Taha 20 /124Kim de kitabımdan yüz çevirirse onun sıkıntılı bir hayatı olur. Mezardan kalkış kıyâmet günü mahşer yerine kör olarak getiririz
وَمَنْ أَعْرَضَ عَن ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنكًا وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَعْمَى
Ve men a’rada an zikrî fe inne lehu maîşeten danken ve nahşuruhu yevmel kıyâmeti a’mâ.
Taha 20 /125- Der ki “Ey Rabbim! Beni neden kör olarak ,haşrettin? hâlbuki ben daha önce görüyordum?
قَالَ رَبِّ لِمَ حَشَرْتَنِي أَعْمَى وَقَدْ كُنتُ بَصِيرًا
Taha 20 /125 Allah'ta Der ki: "İşte böyle, sana ayetlerimiz gelmişti, fakat sen onları unuttun, bugün de sen işte böyle unutulmaktasın."
قَالَ رَبِّ لِمَ حَشَرْتَنِي أَعْمَى وَقَدْ كُنتُ بَصِيرًا
Kâle rabbi lime haşertenî a’mâ ve kad kuntu basîrâ
Kur’an , bugünün insanı ve kıyamete kadar yaşayacak herkes için bitmeyen mucizedir.
Bugün bize düşen de: Melek değil,  bizim gibi bir beşer olan Rasûlullah’ı model alarak, getirdiği ilâhî mesaj uyarınca Allah’a halis kullar olmak ve O’na şükretmektir; nankörlük etmemektir.
Kamer 54/17And olsun ki Kuran'ı, öğüt olsun diye kolaylaştırdık; öğüt alan yok mudur?
وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْآنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ
Ve lekad yessernâl kur’âne liz zikri fe hel min muddekir
Kamer 54/22 And olsun ki Kuran'ı, öğüt olsun diye kolaylaştırdık; öğüt alan yok mudur?
وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْآنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ
Ve lekad yessernâl kur’âne liz zikri fe hel min muddekir
Kamer 54/ 32 And olsun ki Kuran'ı, öğüt olsun diye kolaylaştırdık; öğüt alan yok mudur?
وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْآنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ
Ve lekad yessernâl kur’âne liz zikri fe hel min muddekir
Kamer suresi 54/ 40 And olsun ki Kuran'ı, öğüt olsun diye kolaylaştırdık; öğüt alan yok mudur?
وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْآنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ
Ve lekad yessernâl kur’âne liz zikri fe hel min muddekir
 

2 yorum:

  1. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  2. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil