6 Ocak 2017 Cuma

Peygamberlere İmân edin


Nisa 4/136 Ey iman edenler! Allah’a, elçisine ,o elçi'ye indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaplarına iman edin. Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını,elçilerini ve ahiret gününü inkâr ederse, derin bir sapıklığa düşmüş olur.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ آمِنُواْ بِاللّهِ وَرَسُولِهِ وَالْكِتَابِ الَّذِي نَزَّلَ عَلَى رَسُولِهِ وَالْكِتَابِ الَّذِيَ أَنزَلَ مِن قَبْلُ وَمَن يَكْفُرْ بِاللّهِ وَمَلاَئِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلاَلاً بَعِيدًا
Yâ eyyuhâllezîne âmenû, âminû billâhi ve resûlihî vel kitâbillezî nezzele alâ resûlihî vel kitâbillezî enzele min kabl(kablu). Ve men yekfur billâhi ve melâiketihî ve kutubihî ve rusulihî vel yevmil âhıri fe kad dalle dalâlen baîdâ

 Peygamber kelimesinin kökeni  : 
 Türkçe de dilimizde yaygın şekilde hemen ,hemen alimlerin çoğu meallerinde ve islam toplumu olarakta kullanılan ''Peygamber'' kelimesi Farsça kökenlidir Peyem;haber / ber ; getiren anlamında dini bir kavramdır.Kur'an'da peygamber kelimesi geçmez.Ku'ran-ı kerimde nebi -nübüvvet, / rasul-risalet farklı kelimelerinin geçtiği yerlerde ,peygamber olarak meallendirmişler.Bu yüzden kelimelerin asıl anlamları ve aralarındaki farkları anlaşılamıştır.Peygamber teriminin Kur'an' daki karşılığı ise nebi نبي ve resul” ﺭسول kelimeleridir.
Nebi kelimesinin kök anlamları :

1- Nebi kelimesi Arapça ( ن ب أ ) n-b- e kökünden türemiştir Birincisi, “hemzeli” olan “nebîü” haber alan şeklidir.Arapça dil kuralarına göre Nebi, ism-i fâil özne olarak;Kısaca Allah’tan haber -vahiy alan  kişi ve bu haberi vahyi diğer insanlara ulaştıran kişi anlamlarını birlikte içermektedir.
2-Rağıp el isfehani görüşü Nebi kelimesinin vavlı olarak gelirse (ن ب و ) n-b-v bu kökten,değeri yükseltilmiş olan kişi anlamına gelmektedir.Arap dil kuralına göre ism-i mef‘ûl formatı (
sıfat-fiil)“hemzesiz” olan “nebî” şeklinde geldiğinde ''değeri Allah tarafından yükseltilmiş kişi'' anlamındadır. 
Nebi Kelimesinin Çoğulu enbiyâ veya nebîyyün”dur Muhammed aleyhisselam nebilerin sonuncusu Hatemül Enbiya'dır.
Nübüvvet kelimesi anlamı:Yüce Allah’ın vahiy yoluyla öğrettiği bilgileri ve O’nun emirlerini insanlara ulaştırıp, ilâhî elçilik görevini yapan demektir.
------
Rasûl kelimesinin kök anlamı  : arapça'da ( ر س ل) r-s-l kökünden türeyen acele etmeden gönderilen, yollanmak anlamına gelmektedir.Rasul kelimesi ise hem gönderilen mesaj için ,hem de mesajı yüklenip ileten götüren kimse anlamındadır. Kur'an'da geçen resul kelimesinin türkçede tam karşılığı elçi kelimesidir.Çoğul olarak Rusûl -Rasûl -Mürsel kelimeleri gelir
Resul (çoğul rusul) - elçi, bir mesajın taşıyıcısı, haberci. Hem gönderilen mesaj, hem de mesaj yüklenip götüren anlamında kullanılmıştır.
Murselat (çoğul murselatun) : gönderilen şey/ler.

Rasul kelimesi kur'an'daki anlamı tebliğ eden ,duyuran , çağrı ,davet eden ,demektir.Kuran-ı kerimde Rasul kelimesi umumîdir ,sadece insanlara has bir olgu değildir,bu kelime insan,kitap ve melekler için de kullanılmaktadır.Ama Nebi (nübüvvet) hususidir. 
Risalet, kelimesi anlamı :Rasul kelimesinin r-s-l kök türevlerinden türeyen bu kelime de ''görev mesaj, görev, vazife, misyon, mektup. '' anlamına gelen  kendinden bir şey katmadan, eksiltmeden bir görevi yerine getirmek ve o görevle ilgili gitmek demektir
bu kökten irsâl /ersel formu "bir şeyi bırakmak, göndermek, anlamlarına gelmektedir.
Bu kök anlamları ile  Resul ve Nebi
Nebi Allah tarafından
vahiyle değeri yükseltilmiş ,kitap verilen kişilerdir.
Nebiler; Rasul sıfatı kullanarak insanlara aldığı vahiyi tebliğ etmek için,gönderilmiş kişiler anlamına gelmektedir.
Hz Muhammed a.s 23 yıl boyunca Nebi'dir /Tebliği ile aldığı vahiy iletirken rasul ,özel hayatı ile örnek kuran ahlakını uygulayan ,toplumla ilişkilerinde vahiyle önderlik yapmıştır. Nebilik unvanını;Rasul onun vahiy iletmedeki vasıflarını ifade eder.  
Bi’set kelimesi anlamı : Bi’set ve "ba's kelimesi ile gelen bu kelime Yüce Allah tarafından Nebi olarak seçildiğini  " zaman ve mekân olarak bildirilmesi demektir.Seçilen nebileri'' hayata getirildi'',''seçti'' ,''yarattı'',''yöneltti'', ''vazifeli kılındı'' anlamın da özel olarak “nebilik görevi alan demektir.
İnsanların kendilerine uyarıcı gelmeden önce küfür yolunda  bir tek ümmet oldukları bildirilmektedir.
Bakara 2/213  İnsanlar bir tek ümmet idi. Sonra Allâh,Nebileri  müjdeciler ve uyarıcılar olarak gönderdi; onlarla beraber, anlaşmazlığa düştükleri konularda insanlar arasında hükmetmek üzere, içinde gerçekleri taşıyan Kitabı indirdi. Kendilerine Kitap verilmiş olanlar, kendilerine açık deliller geldikten sonra, sırf aralarındaki kıskançlıktan ötürü onun hakkında  anlaşmazlığa düştüler. Bunun üzerine Allâh, kendi izniyle inananları, onların üzerinde ayrılığa düştükleri gerçeğe iletti. Allâh, dilediğini doğru yola iletir
كَانَ النَّاسُ أُمَّةً وَاحِدَةً فَبَعَثَ اللّهُ النَّبِيِّينَ مُبَشِّرِينَ وَمُنذِرِينَ وَأَنزَلَ مَعَهُمُ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِيَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ فِيمَا اخْتَلَفُواْ فِيهِ وَمَا اخْتَلَفَ فِيهِ إِلاَّ الَّذِينَ أُوتُوهُ مِن بَعْدِ مَا جَاءتْهُمُ الْبَيِّنَاتُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ فَهَدَى اللّهُ الَّذِينَ آمَنُواْ لِمَا اخْتَلَفُواْ فِيهِ مِنَ الْحَقِّ بِإِذْنِهِ وَاللّهُ يَهْدِي مَن يَشَاء إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
Kânen nâsu ummeten vâhıdeten fe beasallâhun nebiyyîne mubeşşirîne ve munzirîne, ve enzele meahumul kitâbe bil hakkı li yahkume beynen nâsi fî mâhtelefû fîhi, ve mâhtelefe fîhi illâllezîne ûtûhu min ba’di mâ câethumul beyyinâtu bagyen beynehum, fe hedâllâhullezîne âmenû li mâhtelefû fîhi minel hakkı bi iznihî, vallâhu yehdî men yeşâu ilâ sırâtın

 İmanın şartlarından biri peygamberlere imandır.
Kur’an Allah’ın rasûllerine /elçilerine inanmayı imanın şartlarından sayıyor.
Bakara 2/177 İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı taraflarına çevirmenizden ibaret değildir. Asıl iyilik, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitap ve peygamberlere iman edenlerin; mala olan sevgilerine rağmen,Allah rızası için onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, ihtiyacından dolayı isteyene ve özgürlükleri için kölelere verenlerin; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren, antlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirenlerin ve zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda direnip sabredenlerin tutum ve davranışlarıdır. İşte bunlar, doğru olanlardır. İşte bunlar, Allah’a karşı gelmekten sakınanların ta kendileridir Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz iyilik değildir. Asıl iyilik,Allah'a, ahiret gününe, meleklere, Kitaba ve peygamberlere iman eden; mala olan sevgisine rağmen, Allah rızası için onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, isteyip dilenene ve kölelere özgürlükleri için veren; namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve ahidleştiklerinde ahidlerine vefa gösterenler ile zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda sabredenler(in tutum ve davranışlarıdır). İşte bunlar, doğru olanlardır ve müttaki olanlar da bunlardır
لَّيْسَ الْبِرَّ أَن تُوَلُّواْ وُجُوهَكُمْ قِبَلَ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَلَكِنَّ الْبِرَّ مَنْ آمَنَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ وَالْمَلآئِكَةِ وَالْكِتَابِ وَالنَّبِيِّينَ وَآتَى الْمَالَ عَلَى حُبِّهِ ذَوِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينَ وَابْنَ السَّبِيلِ وَالسَّآئِلِينَ وَفِي الرِّقَابِ وَأَقَامَ الصَّلاةَ وَآتَى الزَّكَاةَ وَالْمُوفُونَ بِعَهْدِهِمْ إِذَا عَاهَدُواْ وَالصَّابِرِينَ فِي الْبَأْسَاء والضَّرَّاء وَحِينَ الْبَأْسِ أُولَئِكَ الَّذِينَ صَدَقُوا وَأُولَئِكَ هُمُ الْمُتَّقُونَ
Leysel birre en tuvellû vucûhekum kıbelel maşrıkı vel magrıbi ve lâkinnel birre men âmene billâhi vel yevmil âhırı vel melâiketi vel kitâbi ven nebiyyîn(nebiyyîne), ve âtel mâle alâ hubbihî zevil kurbâ vel yetâmâ vel mesâkîne vebnes sebîli, ves sâilîne ve fîr rıkâb(rıkâbi), ve ekâmes salâte ve âtez zekât(zekâte), vel mûfûne bi ahdihim izâ âhed(âhedû), ves sâbirîne fîl be’sâi ved darrâi ve hînel be’si ulâikellezîne sadakû, ve ulâike humul muttekûn
O'nun elçileri arasında hiç birini diğerinden ayırdetmeyiz.
Bakara 2/ 285 Elçi, kendisine Rabbinden indirilene iman etti, mü'minler de. Tümü, Allah'a, meleklerine, Kitaplarına ve elçilerine inandı. 'O'nun elçileri arasında hiç birini diğerinden ayırdetmeyiz. İşittik ve itaat ettik. Rabbimiz bağışlamanı dileriz. Varış ancak Sana'dır' dediler
آمَنَ الرَّسُولُ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْهِ مِن رَّبِّهِ وَالْمُؤْمِنُونَ كُلٌّ آمَنَ بِاللّهِ وَمَلآئِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ لاَ نُفَرِّقُ بَيْنَ أَحَدٍ مِّن رُّسُلِهِ وَقَالُواْ سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا غُفْرَانَكَ رَبَّنَا وَإِلَيْكَ الْمَصِيرُ
Âmener resûlu bimâ unzile ileyhi min rabbihî vel mu’minûn(mu’minûne), kullun âmene billâhi ve melâiketihî ve kutubihî ve rusulih, lâ nuferriku beyne ehadin min rusulih ve kâlû semi’nâ ve ata’nâ gufrâneke rabbenâ ve ileykel masîr
Ali imran 3/84 De ki: “Allah’a, bize indirilene , İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a ve Yakuboğullarına indirilene, Mûsâ’ya, İsa’ya ve Nebilere  Rablerinden verilene inandık. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz. Biz O’na teslim olanlarız.
قُلْ آمَنَّا بِاللّهِ وَمَا أُنزِلَ عَلَيْنَا وَمَا أُنزِلَ عَلَى إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَقَ وَيَعْقُوبَ وَالأَسْبَاطِ وَمَا أُوتِيَ مُوسَى وَعِيسَى وَالنَّبِيُّونَ مِن رَّبِّهِمْ لاَ نُفَرِّقُ بَيْنَ أَحَدٍ مِّنْهُمْ وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ
Kul âmennâ billâhi ve mâ unzile aleynâ ve mâ unzile alâ ibrâhîme ve ismâîle ve ishâka ve ya’kûbe vel esbâtı ve mâ ûtiye mûsâ ve îsâ ven nebiyyûne min rabbihim, lâ nuferriku beyne ehadin minhum, ve nahnu lehu muslimûn

Devam edicek inşaALLAH 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder